Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.
1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | Danışma Kurulu Reviewers Sayfa II |
3. | Başkan'dan From the President Sayfa III |
4. | Editör'den From the Editor Sayfa IV |
5. | İçindekiler Contents Sayfa V |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
6. | Üç port ve konvansiyonel ekstraperitoneal laparoskopik radikal prostastatektomi uygulanan hastalarda erektil fonksiyonun karşılaştırılması Comparison of erectile function in patients undergoing extraperitoneal laparoscopic radical prostastatectomy by three port and conventional method Erhan Ateş, Yiğit Akın, Arif Kol, Osman Köse, Sacit Nuri Görgel, Serkan Özcan, Yüksel Yılmazdoi: 10.24898/tandro.2019.47550 Sayfalar 128 - 133 AMAÇ: Prostat kanseri nedeniyle 3-port ve konvansiyonel yöntemle ekstraperitoneal laparaskopik radikal prostatektomi (eLRP) uygulanan hastaların postoperatif erken dönem erektil fonksiyonlarını karşılaştırmayı amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Eylül 2016 ve Ekim 2018 arasında prostat kanseri nedeni ile eLRP yapılan hastaların verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastalar 3 port ile eLRP yapılan ve konvansiyonel eLRP yapılanlar olarak iki gruba ayrıldı. Hastaların erektil fonksiyonlarını değerlendirmek için preoperatif ve postoperatif 6. ayda uluslararası erektil fonksiyon indeksi-5 (IIEF-5) formu kullanıldı. IIEF-5 skoru >21 olan hastalar potent, IIEF-5 skoru <11 ise ciddi erektil disfonksiyon (ED) olarak kabul edildi. Preoperatif dönemde potent olan hastalardan 3-port eLRP ve konvansiyonel eLRP yapılanların postoperatif 6. aydaki IIEF-5 skorları karşılaştırıldı. BULGULAR: Toplamda eLRP uygulanan 92 hasta çalışmaya dahil edildi. Bunlardan 23’ü 3-port eLRP, 69’u konvansiyonel eLRP hastası idi. Ortalama hasta yaşı 63,4±6,10 yıl, tanıdaki ortalama prostat spesifik antijen (PSA) değeri 10,7±8,55 ng/dL olarak bulundu. Gruplar arasında yaş, PSA, preoperatif ve postoperatif Gleason skoru, klinik ve patolojik evre, nörovasküler demet korunma oranı, cerrahi sınır pozitiflik oranı ve postoperatif kontinans ve 6. ayda erektil fonksiyon açısından 3-port ve konvansiyonel teknik açısından istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı. SONUÇ: Onkolojik, cerrahi ve erken dönem fonksiyonel sonuçlar bakımından konvansiyonel yöntemle benzer olan 3-port eLRP, daha iyi kozmetik sonuçlarla erektil fonksiyonları da koruyarak prostat kanserinin tedavisinde minimal invaziv cerrahi yaklaşım olarak güvenle tercih edilebilir. |
7. | Erkeklerin gebelikte cinsel yaşamla ilgili mitleri Myths of men about sexual life in pregnancy Özden Tandoğan, Meltem Mecdi Kaydırak, Ümran Oskaydoi: 10.24898/tandro.2019.79037 Sayfalar 134 - 139 AMAÇ: Bu araştırma erkeklerin gebelik sürecine ilişkin cinsel mitlerini belirlemek amacıyla planlandı. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı nitelikte planlanan araştırma İstanbul ilinde yer alan iki eğitim ve araştırma hastanesinde Aralık 2018Ocak 2019 tarihleri arasında araştırma kriterlerine uyan 134 erkek ile yapıldı. Araştırma verileri araştırmacılar tarafından literatür taraması sonrası hazırlanan bilgi formu ve ‘Cinsel Mitler Ölçeği’ kullanılarak toplandı. BULGULAR: Araştırmaya katılan 133 baba adayının %50,4’ü 19–31 yaş aralığında, bir iş çoğunluğun yaşamının uzun bir süresini ilde (%87,2) geçirdiğini ifade etti. Erkeklerin neredeyse yarısı (%47,4) ilk cinsel bilgiyi internetten öğrendiğini, %91,0’ı gebelikte cinsel birlikteliğin olabileceğini ve sadece 17,3’ü cinsel birlikteliğin bebeğe zarar verebileceğini düşündüğünü belirtti. Erkekler gebelik süresince eşiyle cinsel birliktelik yaşasalar da %93’ü gebelik sürecinde cinsel birlikteliğin “ayıp” olduğunu düşünmekteydi. Erkeklerin neredeyse tamamının (%99,2) normal doğumun cinsel yaşamı etkilemeyeceğini ve sonraki dönemde cinsel yaşamlarını olumsuz etkilemeyeceğini ifade etti. Cinsel Mitler Ölçeği’ne bakıldığında; her erkek eşine nasıl zevk vereceğini bilmeli (%96,2), eğer çiftler birbirlerini seviyorlarsa seksten de zevk almasını bilir (%96,2) şeklindedir. Mitlerin çoğu ile eğitim durumu, aile tipi, aylık gelir durumu ve uzun süre yaşadığı yer arasında anlamlı bir fark saptanmadı (p≥0,05). Ancak yüksek eğitimli ve uzun süre ilde yaşamış erkeklerin mitleri onaylama oranı daha düşük bulundu. SONUÇ: Araştırmaya katılan erkeklerin gebelikte cinsel mitlere inanma oranlarının yüksek olduğu belirlendi. Erkeklerin cinsel mitlere inanma oranının eğitim düzeyi ve yaşadığı yer ile ilişkili olduğu saptandı. |
8. | Yüksek riskli prostat kanserinde robotik ve açık radikal prostatektominin erken-dönem erektil fonksiyon sonuçlarının karşılaştırılması Comparison of short-term erectile function results of robotic and open radical prostatectomy in high-risk prostate cancer Fuat Kızılay, Serdar Kalemci, Barış Altaydoi: 10.24898/tandro.2019.47855 Sayfalar 140 - 145 AMAÇ: Robot-yardımlı (RYRP) ve retropubik (RRP) radikal prostatektominin fonksiyonel sonuçlarını karşılaştıran çok sayıda çalışma olmasına rağmen, yüksek-riskli hasta grubu gibi seçilmiş bir hasta grubunda karşılaştıran çalışma sayısı kısıtlıdır. Bu çalışmada, yüksek-riskli prostat kanserli (PK) hastalarda bu iki yöntemin ereksiyon sonuçlarının karşılaştırılması amaçlandı. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Yüksek-riskli PK nedeniyle RRP uygulanan 84 hasta ve RYRP uygulanan 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastaların demografik verileri, perioperatif veriler, hastaya ve hastalığa özgü faktörler, preoperatif ve postoperatif 3. ay Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF) skorları, hasta dosyalarından retrospektif olarak kaydedildi. Çalışmanın birincil amacı, iki yöntem arasında erektil fonksiyondaki değişimin karşılaştırılmasıydı; ikincil amacı ise iki yöntem arasındaki perioperatif verilerin ve onkolojik sonuçların karşılaştırılmasıydı. İstatistiksel anlamlılık için 0,05’den küçük p değerleri kabul edildi. BULGULAR: İki grubun demografik ve histopatolojik verileri benzerdi. İki grupta da postoperatif 3. ayda bakılan IIEF skorunda belirgin azalma mevcuttu (birinci grupta -10,42±2,72 ve ikinci grupta -9,82±1,86 puan, p=0,330). Bununla uyumlu şekilde her iki grupta da orta ve ileri düzeyde erektil disfonksiyonu olan hasta oranında artış mevcuttu ancak bu oranlar arasında anlamlı bir farklılık yoktu. Her iki grupta da hastaların yaklaşık yarısında potens korunmuştu. Ayrıca, operasyon süresi RRP lehine bulunurken (p=0,024), postoperatif kateterizasyon süresi ve tahmini kan kaybı, RYRP lehine bulundu (sırasıyla, p=0,019 ve p=0,036). SONUÇ: Radikal prostatektomi, yüksek-riskli PK hastalarında düşük komplikasyon oranları ve erken dönem kabul edilebilir potens oranlarıyla güvenle uygulanabilir. Açık ve robotik teknik arasında yüksek-riskli PK hastalarında erken dönem erektil fonksiyonların korunmasında önemli bir fark saptanmamıştır. |
9. | Normospermik bireylerde semen parametreleri ile nötrofil-lenfosit oranı (NLR) ve trombosit-lenfosit oranı (PLR) arasındaki ilişki The relationship between semen parameters vs. neutrophil-lymphocyte ratio and platelet-lymphocyte ratio in normospermic individuals Ahmet Gökçe, Deniz Güldoi: 10.24898/tandro.2019.68725 Sayfalar 146 - 149 AMAÇ: Çeşitli hematolojik parametrelerin inflamatuar süreçlerde rol aldığı bilinmektedir. Son zamanlarda bu konuda en çok araştırılan parametrelerden olan nötrofil-lenfosit oranı (NLR) ve trombosit-lenfosit oranının (PLR) semen parametreleri ile ilişkisi hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Biz bu çalışmamızda, normospermik bireylerde semen parametreleri ile NLR ve PLR arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Hastanemiz androloji laboratuarında Ocak 2017 – Aralık 2017 tarihleri arasında yapılmış semen analizleri retrospektif olarak tarandı. Kayıtlarda hemogram sonucu mevcut olan normospermik bireyler çalışmaya dahil edildi. Hemogram sonucu ile semen analizi arasında 6 aydan fazla süre olan olgular çalışma dışında bırakıldı. Hastaların trombosit sayısı, ortalama trombosit hacmi (MPV), nötrofil sayısı, lenfosit sayısı kayıt edildi ve NLR, PLR hesaplandı. Veriler semen parametreleri ile karşılaştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 90 hastanın yaş ortalaması 31,50±7,04 yıl idi. Hastaların hemogram parametrelerinde ortalama trombosit sayısı 237,89±59,58, MPV 7,53±0,91, nötrofil sayısı 4046±1277, lenfosit sayısı 2277±692; semen parametrelerinde semen hacmi 2,80±0,96 mL, konsantrasyon 69,08±31,87, toplam motil sperm sayısı 41,07±21,36, idi. Hemogram parametreleri, semen parametreleri ile karşılaştırıldığında aralarında istatistiksel olarak anlamlı korelasyon saptanmadı (Tablo 1). SONUÇ: Bu çalışmanın sonuçları, sağlıklı normospermik bireylerde semen parametreleri ile NLR ve PLR arasında ilişki olmadığını ve öngördürücü bir belirteç olarak kullanılamayacağını göstermektedir. |
10. | Ratlarda gecikmiş testis torsiyon modelinde subkapsüler orşiyektomi sonrası protez olarak bone-wax implantasyonunun sonuçları Results of bone-wax implantation as a prosthesis after subcapsular orchiectomy in a delayed testicular torsion model in rats Mustafa Suat Bolat, Recep Buyukalpelli, Filiz Karagözdoi: 10.24898/tandro.2019.90267 Sayfalar 150 - 154 AMAÇ: Gecikmiş testis torsiyonu olgularında klasik orşiyektomi, erkeklerde ciddi psikososyal sorunlara neden olmaktadır. Orşiyektomili erkeklerde psikolojik travmanın etkisini en aza indirmek için kullanılan testis protezlerinin tedavi maliyeti hala yüksektir. Bu protezler ameliyathanelerde stoklanamadığından ve orşiyektomi sırasında aynı seansta implantasyonu mümkün olmadığından, yerleştirilmesi ayrı bir seansta ek müdahale gerektirir. Bu deneysel gecikmiş testis torsiyonu yapılmış rat modelinde, subkapsüler orşiyektomi sırasında ulaşılması oldukça kolay olan, testise benzer ovoid şekil verilmiş olan bone-wax parafinin testis protezi olarak kullanılabilirliğini araştırdık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Erişkin erkek ratlar her biri 15 rat içeren iki gruba randomize edildi. Grup 1 ratların sağ testislerine 360 ° deneysel torsiyon uygulandı ve bu ratlar 1a, 1b ve 1 c alt gruplarına randomize edilerek bunların torsiyone sağ testisleri sırasıyla 12, 24 ve 48 saat sonra cerrahi olarak detorsiyone edildi. Benzer şekilde Grup 2 ratların sağ testislerine 720 ° deneysel torsiyon uygulandı ve bu ratlar 2a, 2b ve 2 c alt gruplarına randomize edilerek bunların da torsiyone sağ testislerine sırasıyla 12, 24 ve 48 saat sonra cerrahi detorsiyon uygulandı. Her iki gruptaki ratların cerrahi detorsiyon yapılan nekrotik sağ testislerine subkapsüler orşiyektomi yapıldı ve tunika albuginea içerisine ovoid şekil verilmiş bone-wax protezi yerleştirildi. Otuz gün sonra tüm ratlara bilateral orşiyektomi yapıldı ve örnekler fiziksel ve histopatolojik olarak incelendi. BULGULAR: Ratlarda torsiyon süresi ve derecesine bakılmaksızın bonewax kullanılan sağ testislerinin tunika albuginealarında minimal kalınlaşma, histiyositik reaksiyon ve yer yer yabancı cisim granulasyon dokusu gözlendi. Gecikmiş testis torsiyonunda testis parankiminde nekroz gözlense de tunika albugineanın minimal etkilendiği, kullanılan bu materyale karşı ciddi bir yabancı cisim reaksiyonu gelişmediği, bone-wax protez materyalinin tunika albuginea içinde çok iyi uyum sağlayarak testisi kozmetik olarak iyi taklit ettiği görüldü. SONUÇ: Bu deneysel çalışmada, gecikmiş testis torsiyonu modelinde, klasik orşiyektomiye alternatif olarak, subkapsüler orşiyektomi sonrası testis protezi amacıyla bone-wax parafin implantasyonu uygulamasının sonuçları cesaret verici bulunmuştur. |
11. | İthifallik tanrılar ve ifade ettikleri Ithyphallic gods and their expressions Ekrem Günerdoi: 10.24898/tandro.2019.10437 Sayfalar 155 - 160 AMAÇ: Çok tanrılı antikçağda hayatın her alanı tanrı ve tanrıçaların yönetimi ve gözetimi altında idi. Tanrı ve tanrıçaların yeteneklerini veya özelliklerini gösteren sembolleri vardı. İnanılan ibadet edilen ve çareler istenilen bu tanrı ve yarı tanrılar arasında açıkta penisi veya fallusu ile tasvir edilenler mevcuttu. Bu çalışma çok tanrılı dönemde penis veya fallusları ile sembolize edilmiş mitolojik tanrı, yarı tanrı ve kahramanları ile ifade ettiklerini androlojik bakış açısı ile ortaya koymayı amaçlamıştır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Antik Yunan, Roma, Mısır ve Asya mitolojisi, ithifallik tanrılar ve fallik kült ile ilgili literatür araştırıldı, arkeolojik web siteleri, yurt içi ve yurt dışında arkeoloji müzeleri, arkeolojik kitap ve dergilerde sembolü penis-fallus olan ithifallik tanrı, yarı tanrı ve mitolojik aktörler araştırıldı. BULGULAR: Erekte haldeki penise fallus adı verilmiştir. Antik Yunan ve Roma döneminde Dionysos, Hermes, Priapos, Narcissus, Orthannes, Konisalos, Tykhon, Pan, Silenos ve Satyrler, antik Asya’da Shiva, antik Mısır’da Min gibi tanrı, yarı tanrı ve kahramanlar açıkta duran penis veya fallusları ile tasvir edilmiş, cinsellik, erkeklik, cinsel güç, seks, dölleme, doğurganlık, üreme, bereket ve verimlilikle ilişkili fallik inanç temsilcileri olmuşlardır. Heykel, figür, seramik kaplar, fresk, rölyef, resim, mozaik ve antik paralar başlıca tasvir araçları olmuştur. Priapizm hastalığındaki penisin Tanrı Priapos’un penisi ile ilişkilendirilmesi ve priapizmin adını Priapos’tan alması merak uyandırmıştır. SONUÇ: Antik dönemde cinsellik,erkeklik,cinsel güç,seks,dölleme,üreme ve verimlilikle ilişkilendirilen fallus,erkek cinsel organına tapınma olarak ifade edilen bir fallik inanç ve fallik kültün doğmasına neden olmuş,sembolü penis-fallus olan mitolojik tanrı ve kahramanların himayesinde gelişmiştir.İthifallik tanrı ve kahramanlara tapınma ile erkek cinselliği ve üreme ile ilgili her alanda,hatta tüm evrende verim ve bereket sağlanılacağına inanılmıştır.Tanrı Priapos ve onun fallusu ile ilişkili efsane günümüze dek ulaşmış,tıp literatüründeki priapizm, ismini Priapos’tan almıştır. |
DERLEME | |
12. | Peyronie hastalığı patofizyolojisi The pathophysiology of peyronie’s disease Erhan Ateş, Ahmet Gökçedoi: 10.24898/tandro.2019.94468 Sayfalar 161 - 169 Peyronie hastalığı (PH) peniste tunika albuginea’nın (TA) progresif lokalize fibrotik hastalığıdır. Fibröz, elastik olmayan skar formasyonu ve kalsifiye plak oluşumuyla sonuçlanan bir yara iyileşme bozukluğu olarak da kabul edilmektedir. Klinik olarak bu plaklar, peniste eğrilik, kısalma ve daralma gibi deformitelere ve ağrıya neden olabilir. Peyronie hastalığı için etiyolojik faktörlerin tam spektrumu bilinmemesine rağmen, travma, bozulmuş fibrin klirensi, otoimmün ve genetik faktörler dahil olmak üzere birçok etiyolojik mekanizma ileri sürülmüştür. Penise tekrarlayan mikrotravmalar ile bilaminar yapıdaki TA’nın delaminasyonunun ve sonrasındaki enflamatuvar sürecin peyronie plaklarının gelişimine neden olduğu düşünülmektedir. Travma sonrası enflamatuar süreç, myofibroblast persistansına ve sonrasında anormal kollajen birikiminine neden olur. Beraberinde anormal fibrin birikimi ve elastik liflerin düzensiz bir hal almasıyla, karakteristik tunikal fibröz plak ve skar oluşumu gerçekleşir ve enflamatuar süreç tamamlanır. PH’nin patogenezi hayvan modellerinde, hücre kültürlerinde ve klinik çalışmalarda ortaya konulmaya çalışılmıştır. Bu hastalığın etyopatolojisinin daha iyi anlaşılması tedavi stratejilerinin geliştirilmesi için önemlidir. |
13. | İnfertilite ve yaşam kalitesi: Sistematik derleme Infertility and quality of life: A systematic review Merve Çağlar, İlkay Güngör Satılmışdoi: 10.24898/tandro.2019.79836 Sayfalar 170 - 176 AMAÇ: İnfertil bireylere tanı işlemleri için uygulanan testler, tedavi seçeneklerine ilişkin karar verememe, tedavi sürecine ilişkin yeterli bilgilendirilmeme, tedaviler ve sonuçları ile ilgili yaşanan anksiyete ve ambivalan duygular, tanı ve tedavi sürecinde yaşanan fiziksel sıkıntılar ve ağrı gibi nedenler infertil bireylerin yaşam kalitesini olumsuz olarak etkilemektedir. Bu derlemenin amacı infertil bireylerde yaşam kalitesi ile ilgili yapılmış ve yayınlanmış çalışmaların gözden geçirilmesi ve sistematik olarak incelenmesidir. GEREÇ VE YÖNTEM: Sistematik derleme türündeki bu çalışmada anahtar kelime olarak “infertility and quality of life”kullanılarak Pubmed, Science Direct ve Medline veri tabanları taranmıştır. Ocak 2014-Şubat 2019 tarihleri arasında uluslararası dergilerde yayınlanmış çalışmalar değerlendirilmiş olup tarama sonucunda 495 çalışma elde edilmiştir. Dahil etme/ dışlama kriterlerine uygun 12 çalışma derleme kapsamına alınmıştır. BULGULAR: İncelenen çalışmaların sonucuna göre infertil bireylerin fertil bireylere göre yaşam kalitelerinin daha düşük olduğu belirlendi. İnfertil bireyler cinsiyet yönünden karşılaştırıldığında infertil kadınların infertil erkeklere göre yaşam kalitesinin daha düşük olduğu belirlendi. Yaş, eğitim, kültürel farklılıklar ve önceki tedavilerden olumsuz sonuç almak gibi faktörlerin yaşam kalitesi üzerine etkili olduğu görüldü. Aynı zamanda tamamlayıcı alternatif tıp yöntemleri ve maneviyatı kullanma gibi başetme mekanizmalarının yaşam kalitesini artırdığı belirlendi. Sonuç: Üreme fonksiyonunu yerine getirememek ve ebeveyn olamamak gibi toplumsal rollerini yerine getiremediğini düşünmek gibi faktörler ve tedavi süresince yaşananların (yoğun ilaç kullanımı, oosit toplanması gibi invaziv işlemlere maruz kalma, semen verme, gebelik sonucunun yarattığı beklenti ve kaygıların artması vb.) etkisiyle yaşam kalitesi düşmektedir. Bu nedenle hemşirelerin, infertil bireylere bakım verirken tanı ve tedavi sürecinin her aşamasında bireylerin yaşam kalitesini değerlendirmesi önemli ve gereklidir. |
14. | Spermatogenez, spermiyogenezis ve klinik yansımaları Spermatogenesis, spermiogenesis and clinical reflections Fuat Kızılay, Barış Altaydoi: 10.24898/tandro.2019.27443 Sayfalar 177 - 184 Spermatogenez, birçok hormonal ve parakrin faktörle düzenlenen, dinamik bir süreçtir. Bu süreç, otokrin, parakrin ve endokrin etkenlerin güdümünde ve aşamalı bir süreçtir ve gonadotropinlerin etkisi altındadır. Hareketli spermatozoanın meydana geldiği spermiyogenez ise, spermatogenezin nihai basamağıdır. Bu basamakta, Sertoli hücrelerinin önemli bir düzenleyicisi olduğu, hücre-iskeleti yapısı önemlidir. Sertoli hücreleri, germ hücrelerinin gelişimi için destekleyici ortamı sağlarlar ve dinamik bir hücre iskeletine sahiptirler. Gonadotropinler, testosteron, östrojen ve büyüme hormonunun spermatogenezde önemli rolleri vardır ve bunların yokluğunda önemli defektler görülebilmektedir. İnfertilite, yaygın görülen ve çiftlerde önemli psikososyal problemlere neden olan bir problemdir. Azoospermi, erkek faktörünün yaklaşık %10’undan sorumludur ve bu durumda hormonal tedavinin başarısı sınırlıdır. Bu tedavilerle hedeflenen sonuç, immatür germ hücrelerini, oositi döllemeye yetkin olgun hücreler haline getirmektir. Bu kapsamda, gonadotropinlerin etki mekanizmalarının ve Leydig-Sertoli hücreleri ve germ hücreleri arasındaki etkileşimin aydınlatılması, kritik öneme sahiptir. Spermatogenez basamaklarında rol oynayan lokal ve sistemik faktörlerin daha iyi anlaşılmasıyla ve genetik bazlı farklılıkların ortaya çıkartılmasıyla immatür germ hücrelerinin olgun hücreler haline getirilmesi yoluyla infertilite tedavisinde yeni ufuklar açılabilir. |
15. | Kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında kanıta dayalı tedavi seçenekler Evidence-based therapy options for female sexual dysfunction Ercan Yenidoi: 10.24898/tandro.2019.24650 Sayfalar 185 - 189 Kadın cinsel fonksiyon bozukluğu; “istek, uyarılma, orgazm ve çözülme dönemlerinden oluşan cinsel yanıt döngüsünün bozulması ve/veya cinsel ilişki sırasında ağrı duyulması” olarak tanımlanmaktadır. Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders V’te cinsel istek/uyarılma bozukluğu, kadın orgazm bozukluğu ve genitopelvik ağrı/penetrasyon bozukluğu şeklinde sınıflandırılmaktadır. Tedavide bu alanları hedef alacak şekilde planlanmaktadır. Kanıta dayalı tedaviler, tedaviye karar verirken en iyi kanıtların, dikkatli, açık ve akıllıca kullanılması esasına dayanan uygulamalardır. Bu kapsamda günümüzde kadın cinsel fonksiyon bozukluklarında kanıta dayalı tedaviler son derece sınırlıdır. Hipoaktif cinsel istek bozukluğunda FDA onaylı tek ilaç flibanserindir. Postmenopozal genito-üriner sendroma bağlı disparoni için FDA onaylı birkaç ürün vardır. Kadınlarda cinsel uyarılma ve/veya orgazm bozuklukları için onaylanmış farmasötik bir ürün yoktur. Halen kadın cinsel işlev bozukluğunu hedef alan tedavilerin çoğu ilaçların endikasyon dışı kullanımları şeklindedir. |
16. | Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi Publications and Congress Calendar of Andrology Sayfalar 190 - 194 Makale Özeti | |