Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.
1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | Danışma Kurulu Reviewers Sayfalar II - III |
3. | Başkan'dan From the President Sayfa IV |
4. | Editör'den From the Editor Sayfa V |
5. | İçindekiler Contents Sayfa VI |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
6. | Düşük yoğunluklu ekstrakorporeal şok dalga tedavisinin erektil disfonksiyon ve alt üriner sistem semptomları olan hastalardaki etkinliği Efficacy of low-intensity extracorporeal shockwave therapy in patients with erectile dysfunction and lower urinary tract symptoms Gökhan Çil, Kazım Doğandoi: 10.24898/tandro.2024.59375 Sayfalar 83 - 87 AMAÇ: Çalışmamızda benign prostat hiperplazisine (BPH) sekonder alt üriner sistem semptomları (AÜSS) ile birlikte erektil disfonksiyonu (ED) olan hastalarda düşük yoğunluklu şok dalgası tedavisi’nin (LISWT) etkinliğini araştırmayı amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2023 ile Ağustos 2023 tarihleri arasında, AÜSS ve eş zamanlı ED semptomları olan 50 yaş üzeri 100 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Uluslararası Prostat Semptom Skoru (IPSS toplam, miksiyon, depolama, ) ve Uluslararası Erektil İşlev Formu (IIEF) kullanılarak AÜSS ve erektil fonksiyon değerlendirildi. Tedavi öncesi demografik ve klinik özellikler kaydedildi. Hastalar, LI-SWT tedavisinden sonra iki ay süresince değerlendirildi ve sonuçlar tedavi öncesi değerlerle karşılaştırıldı. BULGULAR: Yaş ortalaması 57,82±4,30 yıl ve ortalama prostat spesifik antijen (PSA) değeri 1,598±0,53 ng/ml olan toplam 100 hastanın verileri incelendi. Hastaların ortalama prostat volümü ve post voidal rezidü idrar miktarı sırasıyla 48,03±9,19 cm3 ve 41,50±13,3 ml idi. LI-SWT öncesi ve LI-SWT sonrası 2. ayda ortalama Qmax değerleri sırasıyla 11,60±1,98 ml/sn ve 11,79±1,95 ml/sn (p=0,479) olarak bulundu. LI-SWT öncesi ve LI-SWT sonrası 2. ayda ortalama IPSS değerleri sırasıyla 19,98±4,55 ve 19,44±4,17’idi (p=0,015). LI-SWT öncesi ve LI-SWT sonrası 2. ayda ortalama miksiyon alt skoru değerleri sırasıyla 11,71±3,23 ve 11,62±2,79 (p=0,603) olarak bulundu. LI-SWT öncesi ve LI-SWT sonrası 2. ayda ortalama depolama alt skoru değerleri sırasıyla 8,27±3,25 ve 7,82±2,76’idi (p=0,009). LI-SWT öncesi ve LI-SWT sonrası 2. ayda ortalama IPSS yaşam kalitesi endeksi (QoL) değerleri sırasıyla 4,01±1,27 ve 3,73±0,96’idi (p=0,005). LI-SWT öncesi ve LI-SWT sonrası 2. ayda ortalama IIEF skorları sırasıyla 20,41±2,45 ve 21,04±2,22’idi (p=0,001). SONUÇ: Çalışmamız, LI-SWT’nin hem BPH’a sekonder gelişen AÜSS tedavisinde hem de hafif-orta şiddetli vaskülojenik ED tedavisinde fayda sağlayabileceğini gösterdi. OBJECTIVE: This study aimed to assess the effectiveness of low-intensity shock wave therapy (LI-SWT) in managing lower urinary tract symptoms (LUTS) associated with benign prostatic hyperplasia (BPH) and concomitant erectile dysfunction (ED). MATRERIAL and METHODS: From January 2023 to August 2023, we retrospectively analyzed 100 patients aged over 50 years experiencing ED and LUTS for at least six months. The evaluation of LUTS utilized the International Prostate Symptom Score (IPSS), comprising seven questions on total, voiding, and storage symptoms. Erectile function was assessed using the International Index of Erectile Function (IIEF). Demographic and clinical data were collected, and pre– and posttreatment values at two months were compared. RESULTS: The mean age and mean PSA were 57.82±4.30 years, 1.598±0.53 ng/mL respectively. The mean prostate volume and postvoid residual volume were 48.03±9.19 cm3, 41.50±13.3 mL. Pretreatment mean Qmax values were 11.60±1.98 mL/s, while at two months post-treatment, they were 11.79±1.95 mL/s (p=0.479). The mean IPSS decreased from 19.98±4.55 to 19.44±4.17 (p=0.015). Voiding subscores changed from 11.71±3.23 to 11.62±2.79 (p=0.603), and storage subscores from 8.27±3.25 to 7.82±2.76 (p=0.009). IPSS Quality of Life scores improved from 4.01±1.27 to 3.73±0.96 (p=0.005). IIEF scores increased from 20.41±2.45 to 21.04±2.22 (p=0.001). CONCLUSION: Our study results suggest that LI-SWT may yield improvements in both the treatment of LUTS secondary to BPH and the treatment of mild-to-moderate vasculogenic ED. |
7. | Meme kanserli kadınların cinsel sorunlarına yönelik PLISSIT model doğrultusunda verilen cinsel eğitimin etkinliği The effectiveness of sexual education provided in line with PLISSIT model for sexual problems of women with breast cancer Gözde Güdek, Sema Yılmazdoi: 10.24898/tandro.2024.28000 Sayfalar 88 - 98 AMAÇ: Araştırma meme kanseri tanısı konulan kadınların cinsel sorunlarına yönelik PLISSIT model doğrultusunda yapılan cinsel eğitimin cinsel sorunlar üzerindeki etkinliğini belirlemek amacıyla yapılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Randomize kontrollü bu çalışma; meme kanseri tanılı, cinsel disfonksiyonu olan 66 kadın (Çalışma Grubu=32, Kontrol Grubu=34) ile gerçekleştirilmiştir. Veriler; Haziran-Aralık 2021’de, katılımcılarla iki kez görüşme sağlanarak “Tanıtıcı Bilgi Formu”, “Arizona Cinsel Yaşantılar Ölçeği (ASEX)”, “Kadın Cinsel İşlev Ölçeği (FSFI)” ve “Cinsel Uyum ve Beden İmajı Ölçeği (CUBİÖ)” kullanılarak toplanmıştır. Ayrıca çalışma grubuna PLISSIT model doğrultusunda hazırlanan “Sağlıklı Cinsel Yaşam Eğitim Broşürü ve Sunumu” eşliğinde eğitim verilmiştir. BULGULAR: Katılımcılar sosyodemografik, obstetrik, cinsel yaşam, tanı- tedaviye ilişkin özellikler bakımından değerlendirildiğinde gruplar istatistiksel olarak benzer bulunmuştur (p>0,05). Çalışma ve kontrol grubundaki kadınların FSFI ve CUBİÖ ilk değerlendirme puanları benzerdir (p>0,05). Çalışma grubuna verilen eğitim sonrası; katılımcıların FSFI ilk (6,26±1,39) ve son (8,17±1,35) değerlendirme puanları arasında olumlu yönde fark saptanmıştır (p<0,000). Cinsel uyum ve beden imajı ölçeği puanları incelendiğinde ise katılımcıların cinsel fonksiyonlar üzerine etkisi alt boyut ilk (-0,99±0,51) ve son (-0,65±0,51) değerlendirme puanları arasında olumlu yönde (p=0,002); sonraki beden imajı alt boyut ilk (4,27±0,43) ve son (3,91±0,63) değerlendirme puanları arasında olumsuz (p<0,001) yönde farklılık olduğu belirlenmiş olup, diğer alt boyutlarda anlamlı fark saptanmamıştır (p>0,05). SONUÇ: Çalışma sonucunda; PLISSIT model doğrultusunda verilen cinsel eğitim sonrası çalışma grubundaki kadınların FSFI puanlarının arttığı; CUBİÖ cinsel fonksiyonlar üzerine etkisi alt boyut puanının arttığı, sonraki beden imajı alt boyut puanının azaldığı saptanmıştır. Sonuç olarak; meme kanserli kadınlara verilen sağlık hizmeti kapsamına PLISSIT modele dayalı cinsel eğitimin entegre edilmesinin cinsel sağlık üzerine olumlu etkileri olduğu görülmüştür. OBJECTIVE: Research was conducted to determine the effectiveness of sexual education on sexual issues in line with the PLISSIT model for women diagnosed with breast cancer. MATRERIAL and METHODS: Randomized controlled type study; it was conducted with 66 women diagnosed with breast cancer and sexual dysfunction (Study Group=32, Control Group=34). The data was collected twice between June-December 2021, using “Introductory Information Form”, “Arizona Sexual Experiences Scale (ASEX)”, “Female Sexual Functioning Index (FSFI)”, “Sexual Adaptation and Body Image Scale (SABIS)”. The working group was also taught to provide “Healthy Sexual Education Brochure and Presentation” based on the PLISSIT model. RESULTS: When the participants were evaluated in terms of sociodemographic, obstetric, sexual life, diagnosis, treatment-related characteristics, the groups were found to be statistically similar (p>0.05). The first evaluation scores of women in the study and control groups on the FSFI and SABIS are similar (p>0.05). After the training given to the study group; a positive difference was detected between the participants first (6.26±1.39) and last (8.17±1.35) FSFI evaluation scores (p<0.000). When SABIS were examined, the effect of the participants on sexual functions sub-dimension was found to be positive (p=0.002) between the first (-0.99±0.51) and last (-0.65±0.51) evaluation scores; it was determined that there was a negative (p<0, 001) difference between the first (4.27±0.43) and last (3.91±0.63) evaluation scores of the body image sub-dimension, no significant difference was detected in the other sub-dimensions (p>0.05). CONCLUSION: The result of the working; after the sexual education given in line with the PLISSIT model, the FSFI scores of the women in the study group increased; it was determined that the SABIS effect on sexual functions subscale score increased, while the subsequent body image subscale score decreased. In conclusion, the integration of sex education based on the PLISSIT model in healthcare for women with breast cancer has shown positive effects on sexual health. |
8. | Üriner inkontinanslı kadınlarda cinsel fonksiyonların ve umutsuzluk düzeylerinin incelenmesi Investigation of sexual functions and levels of hopelessness in women with urinary incontinence Demet Güney, Sukran Ertekin Pınardoi: 10.24898/tandro.2024.65471 Sayfalar 99 - 107 AMAÇ: Araştırma üriner inkontinans tanısı alan kadınlarda cinsel fonksiyonların ve umutsuzluk düzeylerinin değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı araştırmanın örneklemini Türkiye’de Karadeniz bölgesinde yer alan bir Eğitim Araştırma Hastanesi Kadın Doğum Servisi’ne yatışı yapılan 111 kadın oluşturmuştur. Veriler Kişisel Bilgi Formu, Pelvik Organ Prolapsusu/İdrar İnkontinansı Cinsel Fonksiyon Soru Formu (PISQ-12) ve Beck Umutsuzluk Ölçeği (BUÖ) ile toplanmıştır. BULGULAR: Cinsel fonksiyon açısından en düşük puan emosyonel (5,39±4,19), daha sonra eş ile ilgili (9,60±2,17) ve fiziksel davranış (17,12±3,28) alanı ile ilgilidir. Beck umutsuzluk ölçeği puan ortalaması 6,01±4,41’dir. PISQ-12 alt alanlarından emosyonel (r=-0,359; p=0,001), fiziksel davranış (r=-0,364; p=0,001) ve PISQ-12 toplam puan (r=-0,499; p=0,001) ile BUÖ puanları arasında negatif yönlü orta düzeyde istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmıştır. Yaş, eğitim, çalışma durumu, aile tipi ve ilaç kullanma durumu, menopoza girme, doğum sayısı ve cinsel ilişkide idrar kaçırma durumuna göre kadınların PISQ-12 toplam puanları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmıştır (p<0,05). Ayrıca yaş, eğitim, menopoza girme, doğum sayısı ve cinsel ilişkide idrar kaçırma durumlarına göre de BUÖ puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p<0,05). SONUÇ: Kadınlarda en çok etkilenen cinsel fonksiyon alanı emosyonel alandır. Genel olarak cinsel fonksiyonlarında daha az bozulma saptanmakla beraber, umutsuzluk düzeyleri ortalama değerin altında ve düşük düzeydedir. Umutsuzluk düzeyleri arttıkça üriner inkontinansın emosyonel ve fiziksel davranışa yönelik cinsel aktivite üzerindeki etkisi artmakta, genel olarak cinsel fonksiyon düzeyleri kötüleşmektedir. OBJECTIVE: The study aims to evaluate sexual functions and levels of hopelessness in women diagnosed with urinary incontinence. MATRERIAL and METHODS: The sample for this descriptive research consisted of 111 women admitted to the obstetrics and gynecology department of a training and research hospital in the Black Sea region of Türkiye. The data were collected using the Personal Information Form, Pelvic Organ Prolapse/Urinary Incontinence Sexual Function Questionnaire (PISQ-12), and Beck Hopelessness Scale (BHS). RESULTS: Regarding sexual function, the emotional domain had the lowest score (5.39±4.19), followed by the partner-related domain (9.60±2.17), and the physical domain (17.12±3.28). The mean BHS score was 6.01±4.41. There was a statistically significant negative correlation between the PISQ-12 emotional domain (r=-0.359, p=0.001), physical domain (r=-0.364, p=0.001), PISQ-12 total score (r=-0.499, p=0.001) and the BHS scores. Significant differences were found in women’s PISQ-12 total scores based on age, education, employment status, family type, medication use status, menopause, number of births, and experience of urinary incontinence during sexual intercourse (p<0.05). In addition, statistically significant differences were found in the mean BHS scores based on age, education, menopause status, number of childbirths, and experience of urinary incontinence during sexual intercourse (p<0.05). CONCLUSION: The emotional domain was the most affected domain of sexual function in women. Overall, their sexual functions were less impaired, and levels of hopelessness were generally below average, at a low level. As women’s levels of hopelessness increase, the impact of urinary incontinence on sexual activity in terms of emotional domain and physical domain increases, resulting in an overall deterioration in sexual functions. |
DENEYSEL ARAŞTIRMA MAKALESI | |
9. | Güvenli cinsellik ve HIV/AIDS Riski: YouTube videolarının güvenilirlik, kalite ve kullanılabilirlik analizi Safe sex and HIV/AIDS risk: Reliability, quality and usability analysis of YouTube videos Yasemin Karacan, Ayşe Gül Parlak, Gönül Gökçaydoi: 10.24898/tandro.2024.83436 Sayfalar 108 - 115 AMAÇ: YouTubeTM’da HIV/AIDS riski ve cinsel davranışla ile ilgili mevcut videoların bilgi içeriği kalitesini, bilgi kaynağı olarak kullanışlılığını değerlendirmeyi amaçlamaktadır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: YouTubeTM’da HIV/AIDS ile ilgili yüklenen videolar için “HIV/AIDS riski ve cinsel davranış” anahtar kelimeleri kullanılarak arama yapıldı. Üç araştırmacı bağımsız olarak videoları güvenilirlik (DISCERN), kalite ve kullanışlılık açısından değerlendirdi. Her anahtar kelime için alaka sırasına göre ilk 10 yıl ve 107 sayfadaki, 234 video araştırma kapsamına alındı. Araştırma kriterlerine uyan 25 video incelemeye dâhil edildi. BULGULAR: Örneklemin %80,0’i kondom kullanımı, %60,0’ı cinsel ilişki öncesi alkol ve uyuşturucu kullanımına vurgu yapmaktadır. Kalite (GQS 2,9±1,0), DISCERN güvenilirlik puanı (3,4±1,1) olarak belirlendi. İyi kalitede bilgi içeriğine sahip videoların ortalama video süresi, GQS ve Discern skorlarının, orta ve kötü kalitede bilgi içeriğine sahip videolardan sayısal olarak daha yüksek olduğu ancak aralarında ilişki olmadığı görülmektedir (p>0,05). SONUÇ: YouTube, HIV/AIDS hakkında değişken kalitede, geniş izleyici kitlesine ve hastaların bilgi ve davranışlarını etkileme potansiyeline sahip bir bilgi kaynağıdır. Hekimler, sağlık profesyonelleri ve meslek kuruluşları, HIV/AIDS konusunda farkındalık yaratmak ve hastaların yararlı bilgileri yanıltıcı bilgilerden ayırmaları ve onları güçlendirmek için gelişen bu teknolojinin farkında olmaları önemlidir. OBJECTIVE: It aims to evaluate the information content quality and usefulness of videos on HIV/AIDS risk and sexual behavior available on YouTubeTM as an information source. MATRERIAL and METHODS: A search was done for videos uploaded on YouTubeTM about HIV/AIDS using the keywords “HIV/AIDS risk and sexual behavior”. Three researchers independently evaluated the videos’ reliability (DISCERN), quality, and usefulness. For each keyword, 234 videos from the first 10 years and 107 pages were included in the research, in order of relevance. Twenty-five videos that met the research criteria were included in the review. RESULTS: 80.0% of the sample emphasize condom use, and 60.0% emphasize alcohol and drug use before sexual intercourse. Quality was determined as (GQS 2.9±1.0), DISCERN reliability score (3.4±1.1). It is seen that the average video duration, GQS and Discern scores of videos with good quality information content are numerically higher than those of videos with medium and poor quality information content. Still, there is no relationship between them (p>0.05). CONCLUSION: YouTube is a source of information about HIV/AIDS of variable quality, with a large audience and the potential to influence patients’ knowledge and behavior. Physicians, healthcare professionals, and professional organizations need to be aware of this evolving technology to raise awareness about HIV/AIDS and empower patients to distinguish useful information from misleading information. |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
10. | Yapay zekâ, erektil disfonksiyon ile ilgili sorulara nasıl yanıtlar veriyor: ChatGPT vs Google AI How artificial intelligence responds to erectile dysfunction queries: ChatGPT vs Google AI Mehmet Yılmaz, Gökhan Çildoi: 10.24898/tandro.2024.12989 Sayfalar 116 - 122 AMAÇ: Bu çalışma, Google AI ve ChatGPT’nin erektil disfonksiyon (ED) ile ilgili sorulara ne kadar doğru yanıt verdiğini araştırmayıamaçladı. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak ve Şubat 2024 arasında, iki ürolog tarafından, erektil disfonksiyon (ED) ile ilgili 80 spesifik soru, üroloji kılavuzlarını (EAU kılavuzu 2023) temel alınarak oluşturuldu. Sorular, etiyoloji ve risk faktörleri, patofizyoloji, tanı ve tedavi gibi konuları kapsıyordu. Potansiyel önyargıları kontrol etmek için, tek bir araştırmacı tüm soruları ChatGPT ve Google AI’a sordu. Yapay zekâ modelleri tarafından verilen yanıtlar daha sonra soruları formüle eden doktorlar tarafından değerlendirildi. İstatistiksel analiz için IBM Sosyal Bilimlerde İstatistik Paket Programı (SPSS) sürüm 29.0.2.0 kullanıldı. Küçük örneklem büyüklüğü nedeniyle parametrik olmayan testler kullanıldı (n <30). Sonuçlar sayısal ve grafiksel olarak sunuldu ve her parametre için ortalama değerler hesaplandı. İki grup arasındaki karşılaştırma için Mann-Whitney U testi kullanıldı ve anlamlılık düzeyi p<0,05 olarak belirlendi. BULGULAR: Etiyoloji ve risk faktörleri ile ilgili sorulara her iki dil modeli de yüksek doğruluk oranıyla cevaplar vermiş olsalar da ChatGPT biraz daha düşük oranda tamamen doğru yanıtlar verdi (sırasıyla 3,8±0,41, 3,65±0,58; p=0,56). Patofizyoloji açısından, her iki model de doğru cevaplar sağladı ve yanıltıcı bilgi bulunmadı (sırasıyla 3,55±0,51, 3,7±0,47; p=0,43). Tanı ve tedavi ile ilgili sorulara, her iki yapay zekâ modeli de benzer oranda doğru cevaplar verdiler (sırasıyla 3,6±0,59, 3,35±0,87; p=0,47) ve (sırasıyla 3,50±0,68, 3,4±0,94; p=0,70). Bununla birlikte tanı ve tedavi ile ilgili sorulara hem Google AI hem de ChatGPT daha fazla yanlış bilgiler de içeren cevaplar vermiştir. SONUÇ: Google AI ve ChatGPT genellikle erektil disfonksiyon sorularına tatmin edici ve doğru yanıtlar vermiş olmalarına rağmen, performansları sorular arasında değişkenlik göstermektedir. OBJECTIVE: This study aimed to investigate how accurately Google AI and ChatGPT responded to questions regarding erectile dysfunction (ED). MATRERIAL and METHODS: In the study conducted by two andrologists between January and February 2024, 80 specific questions regarding erectile dysfunction (ED) were formulated based on established medical guidelines (EAU guidelines 2023). The questions covered topics including etiology, risk factors, pathophysiology, diagnosis, and treatment. To control potential biases, a single researcher inputted all questions into ChatGPT and Google AI. The responses provided by the artificial intelligence (AI) models were then evaluated by the physicians who formulated the questions. Statistical analysis was performed using IBM Statistical Package for Social Sciences (SPSS) program version 29.0.2.0, employing non-parametric tests due to the small sample size (n <30). Results were presented numerically and graphically, with mean values calculated for each parameter. The Mann-Whitney U test was utilized for comparison between the two groups, with a significance level set at p<0.05. RESULTS: Both language models provided responses with high accuracy to questions related to etiology and risk factors; however, ChatGPT gave slightly lower rates of completely correct answers (3.8±0.41, 3.65±0.58; p=0.56). In terms of pathophysiology, both models provided correct answers without misleading information (3.55±0.51, 3.7±0.47; p=0.43). Regarding diagnosis and treatment-related questions, both artificial intelligence models provided similar rates of correct responses (3.6±0.59, 3.35±0.87; p=0.47) and (3.50±0.68, 3.4±0.94; p=0.70), respectively. However, both Google AI and ChatGPT provided responses containing more incorrect information concerning diagnosis and treatment. CONCLUSION: Current AI models like Google AI and ChatGPT generally offer satisfactory and accurate responses to erectile dysfunction queries, yet performance fluctuates between questions. |
DERLEME | |
11. | Erken boşalma ve tedavide davranışsal yaklaşımlar Premature ejaculation and behavioral approaches in treatment Abuzer Öztürk, İsmail Emre Ergin, Salih Bütün, Aydemir Asdemir, Hüseyin Saygındoi: 10.24898/tandro.2024.76992 Sayfalar 123 - 128 Erken boşalma, erkekler arasında en sık görülen cinsel işlev bozukluğu şeklidir. Erken boşalmanın patofizyolojisi çok faktörlü gibi görünmektedir ve erken boşalmayı başarılı bir şekilde tedavi etmek için çok modlu terapötik rejimlere olan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Çoklu tedavi rejimlerinin penetrasyon ve boşalma arasındaki süreyi uzatmada etkili olduğu gösterilmiştir. Bu tedavi yöntemleri davranışsal değişiklikler ve ilaçlardan diyet değişikliklerine ve büyük ameliyatlara kadar her şeyi içerir. Bu makalenin amacı erken boşalma tedavisinde kullanılan davranışsal yaklaşımları gözden geçirmek ve klinik uygulamalarını tartışmaktır. Premature ejaculation is the most common form of sexual dysfunction among men. The pathophysiology of premature ejaculation appears to be multifactorial, implicating the need for multimodal therapeutic regimens to successfully treat premature ejaculation. Multiple treatment regimens have been shown to be effective in extending the time between penetration and ejaculation. These treatment modalities include everything from behavioral modifications and medications to diet alterations and major surgery. The purpose of this article was to review behavioral approaches used in the treatment of premature ejaculation and discuss their clinical applications. |
12. | Benign prostat hiperplazisi medikal tedavilerinin seksüel fonksiyonlar üzerindeki etkisi The effect of benign prostate hiperplasia medical treatments on sexual functions Kadir Şerefhan Erten, Nihat Karabacak, Fazlı Polat, Ali Atandoi: 10.24898/tandro.2024.69862 Sayfalar 129 - 133 Benign Prostat Hiperplazisi (BPH), Alt Üriner Sistem Semptomları (AÜSS) ile karşımıza çıkmaktadır.. Benign prostat hiperplazisi tedavisinde alfa blokörler, 5 alfa redüktaz inhibitörleri (5AR-i) Fosfodiesteraz inhibitörleri ilaçlar önerilmektedir. Tedavi şeması oluşturulması sırasında yakınmaların şiddeti ve prostat volümünün yanında hastanın talep ve beklentileri de dikkate alınarak ilaç seçimi yapılmalıdır. Cinsel fonksiyon bozukluğu istemeyen hastalar için güncel literatürde Fosfodiesteraz 5 inhibitörleri (PDE 5i) bir seçenek olarak öne çıkmaktadır. Prostat boyutu 40 ml altında olan hastalarda PDE 5i ve Alfa bloker kombinasyonu kullanılabilir, 40 ml’den büyük olan ve cinsel fonksiyon bozukluğu istemeyen hastalarda PDE 5i ve 5-ARi ilaç kombinasyonu tercih edilebilir. Fosfodiesteraz 5i ve Antimuskarinik kombinasyonu ise tadalafil monoterapisi depolama yakınmalarında yeterli düzelme sağlanamadığında düşünülmelidir. Benign Prostatic Hyperplasia (BPH) generally presents with Lower Urinary Tract Complaints (LUTS). Alpha blockers, 5-alpha reductase inhibitors (5AR-i), phosphodiesterase-5 inhibitors (PDE 5i) drugs are recommended and commonly used medications for the treatment of BPH. While forming a treatment plan and choosing the most suitable medication, the severity of complaints and prostate volume should be considered as well as the patient’s demands and expectations. In uptodate literature, phosphodiesterase 5 inhibitors (PDE 5i) stand out as a suitable option for patients who prioritize normal sexual function. Combination of PDE 5i and Alpha blockers are recommended in patients with a prostate volume below 40 ml. Combination of PDE 5i and 5-ARi drugs are usually preferred in patients with a prostate volume larger than 40 ml and in avoiding sexual dysfunction. Phosphodiesterase 5i and Antimuscarinic drugs combination should be considered when Tadalafil monotherapy does not provide sufficient improvement in storage complaints. |
13. | Çocuklarda testiküler mikrolitiyazis Testicular microlithiasis in children Cem Kaya, Gökhan Arkan, Aslı Sevimli, Alparslan Kapısız, Sibel Eryılmaz, Ramazan Karabulut, Zafer Turkyilmaz, Kaan Sönmez, Ali Atandoi: 10.24898/tandro.2024.31932 Sayfalar 134 - 138 Testiküler mikrolitiyazis (TM), testisin seminifer tübüllerinde kalsiyum birikmesiyle karakterize bir durumdur. TM’nin klinik önemi hâlâ belirsizliğini korurken klinisyenler için stratejik bir zorluk teşkil etmektedir. Ultrason teknolojisinin gelişmesiyle birlikte TM’nin doğal seyri bilinmemektedir. TM, testis parankiminde değişen derecelerde hiperekojenik odaklar olarak tanımlanır ve ultrasonda sıklıkla iki taraflı olarak testis içinde yaygın olarak görülür. Tipik olarak renal taş veya kalsifikasyonlarda görülen ekojenik gölge TM’de yoktur. Bu durum genellikle skrotumun ultrasonografisi sırasında tesadüfen keşfedilir. Asemptomatik erkeklerde TM prevalansının yaklaşık %5 (%1,1 ile %10 arasında) olduğu tahmin edilmektedir. Güncel yayımlanan makalelere göre TM insidansı, primer testis tümörü için potansiyel risk faktörleri olan çocuklarda %0,7 ila %8,7 ve asemptomatik çocuklarda %4,1 ila %4,2 arasında değişmektedir. Bu derleme ile çocukluk çağında TM’nin tanımı, yaygınlığı, etiyolojisi, patofizyolojisi ve değerlendirilmesi tartışılacaktır. Testicular microlithiasis (TM) is a condition characterized by calcium deposits within the seminiferous tubules of the testis. The clinical significance of TM remains unclear and poses a strategic challenge for clinicians. The natural course of TM is unknown, with the development of ultrasound technology. TM is defined as hyperechogenic foci in the testis parenchyma of varying degrees and diffusely spreading in the testis, often bilaterally, on ultrasound. The echogenic shadow typically seen in renal lithiasis or calcifications is absent in TM. This condition is usually discovered incidentally during ultrasonography of the scrotum. The prevalence of TM in asymptomatic males is estimated at about 5% (range between 1.1% and 10%). The incidence of TM ranges from 0.7% to 8.7% in children with potential risk factors for primary testicular tumors and 4.1% to 4.2% in asymptomatic children according to currently published papers. In this review, definition, prevelance, etiology, pathophysiology and evaluation of TM in childhood will be discussed. |
14. | Metabolik sendrom ve erkek cinsel işlevi bozukluğu Metabolic syndrome and male sexual dysfunction Arzu Ateş, Çağatay Özsoy, Ayça Tuzcudoi: 10.24898/tandro.2024.95815 Sayfalar 139 - 145 Ertektil disfonksiyon ve erken boşalma dünya genelinde en sık rastlanan erkek cinsel işlev bozuklukları olarak kabul edilmektedir. Dünya genelinde bir başka sık görülen medikal durum olan metabolik sendrom ile erkek cinsel işlev bozukluklarının bağlantısını araştıran çalışmalar son yıllarda artmaktadır. Metabolik sendromun bileşenleri olan obezite, dislipitemi, hiperglisemi ve hipertansiyonun erektil etolojisindeki yeri birçok çalışmayla ortaya konulmuştur. Bununla birlikte dünya genelinde en sık görülen erkek cinsel işlev bozukluğu olan erken boşalmanın da metabolik sendrom bileşenleriyle bağlantılı olabileceğine dair yayınlar son yıllarda gittikçe artmaktadır. Bu derlemenin amacı erektil disfonksiyon ve erken boşalmanın metabolik sendrom ile ilişkisini güncel gelişmeler ışığında değerlendirmektir. Erectile dysfunction and premature ejaculation are considered the most common male sexual dysfunctions worldwide. Studies investigating the connection between male sexual dysfunctions and metabolic syndrome, another common medical condition globally, have increased in recent years. The role of components of metabolic syndrome such as obesity, dyslipidemia, hyperglycemia, and hypertension in the etiology of erectile dysfunction has been established by many studies. Moreover, publications suggesting the potential association of premature ejaculation, the most common male sexual dysfunction worldwide, with the components of metabolic syndrome have been increasing in recent years. The aim of this review is to evaluate the relationship between erectile dysfunction and premature ejaculation with metabolic syndrome in the light of current developments. |
15. | Erkek İnfertilitesinde ampirik tedavi seçenekleri Empiric treatment options in male Infertility Hasan Turgut, Mehmet Sinan Atkın, Mehmet Sarıerdoi: 10.24898/tandro.2024.60437 Sayfalar 146 - 153 Erkek infertilitesi, bir erkeğin doğal yollarla çocuk sahibi olma yeteneğinin olmaması veya ciddi şekilde kısıtlanması durumudur. Korumasız cinsel birliktelikler sonucunda 12 ile 24 ay arasında gebe kalamama durumu, bilinen infertilite yani kısırlık durumu, dünya genelindeki çiftlerin yaklaşık olarak %15’ini etkilemektedir. Günümüzün ileri teknolojilere rağmen, bu hastaların yalnızca yarısında kesin bir sebep saptanabilmekte, diğer yarısı ise nedeni belirsiz infertilite [idiyopatik infertilite] olarak sınıflandırılmaktadır. Bu problemle karşı karşıya kalan erkekler genellikle destekleyici üreme yöntemleri ve deneme-yanılma esasına dayalı tedavi seçenekleri arasında bir seçim yapmak durumunda kalmaktadırlar. İnfertilite tanısının konulmasında temel yaklaşım, altta yatan nedeni belirleyerek ona yönelik spesifik bir tedavi uygulamaktır. Ancak, etiyoloji bilinmediğinde veya tedavi edilebilir bir neden bulunamadığında, klinik tecrübeye ve hastalığın olası tanısına dayalı olarak ampirik tedaviler devreye girmektedir. İdiyopatik infertilite olan erkeklerde kullanılan ampirik tedavi, hormon tedavisi ve antioksidan takviyesi olmak üzere iki kategoriye ayrılabilir: Birincisi, hormonal ilaçlar gonadotropinler, androjenler, östrojen reseptör blokerleri ve aromataz inhibitörlerini içerir. Sperm hücrelerini oksidatif hasardan korumak için çeşitli vitaminler, çinko ve karnitin gibi antioksidan maddeler genellikle tercih edilmektedir. Bilimsel kanıtların sınırlı olmasına rağmen, nedeniyle randomize ve kontrollü araştırmaların azlığına karşın, en son yapılan sistemik derlemeler ve meta-analizler, gonadotropinler, anti-östrojenler ve oral antioksidan tedavilerinin, standart tedavilere göre canlı doğum oranlarını iyileştirdiğini işaret etmektedir. Male infertility is the condition in which a man is unable to have children naturally or is significantly reduced.Unprotected inability to conceive after sexual intercourse affects approximately 15% of couples worldwide. Despite today’s advanced technologies, a definitive cause can be found in only half of these patients, and the other half is classified as infertility of unknown cause [idiopathic infertility].Men with this problem often have to choose between assisted reproductive methods and treatment options based on trial and error.The basic approach to the diagnosis of infertility is to identify the underlying cause and administer a specific treatment. However, when the etiology is unknown or treatable cause cannot be found, empirical therapies are an option based on clinical experience and a possible diagnosis of the disease.Empirical treatment used in men with idiopathic infertility can be divided into two categories: hormone therapy and antioxidant supplementation: First, hormonal drugs include gonadotropins, androgens, estrogen receptor blockers and aromatase inhibitors. Antioxidant substances such as various vitamins, zinc and carnitine are often preferred to protect sperm cells from oxidative damage.Although scientific evidence is limited, due to the paucity of randomized and controlled trials, recent systemic reviews and meta-analyses suggest that gonadotropins, antiestrogensand indicate that oral antioxidant treatments improve live birth rates compared to standard treatments. |
OLGU SUNUMU | |
16. | Tek doz klorpromazin kullanımına bağlı priapizm: Bir olgu sunumu Priapism due to single dose chlorpromazine use: A case report Kenan Yalçındoi: 10.24898/tandro.2024.35761 Sayfalar 154 - 156 AMAÇ: Bu olgu sunumunda, iv tek doz klorpromazin uygulanmasının bile priapizme neden olabileceğini göstermeyi amaçladık. OLGU SUNUMU: 47 yaşında erkek hasta geçmeyen hıçkırık nedeniyle dış merkezde tek doz klorpromazin (Largactil® 25 mg ampul) yapıldıktan iki gün sonra beş saatten uzun süren penis sertleşmesi ve ağrı şikâyeti ile acil servisimize başvurdu. Fizik muayenede penis tamamen sert, hassas ve oldukça ağrılıydı. Kavernozal kanın kan gazı analizi hipoksi, hiperkapni, asidoz ile uyumluydu. Ayrıca penil Doppler tetkikinde her iki kavernozal arterde de kan akımının olmadığı görüldü. Yukarıdaki bulguların sonucunda venö-tıkayıcı (iskemik/düşük akım) priapizm tanısı konuldu. Korpus kavernozumdaki kanın 16 G kelebek iğne ile aspirasyonu yapıldı, iğne aspirasyon ile detümesans sağlanamaması üzerine intrakavernozal sempatomimetik (1: 100,000 adrenalin 2 cc) enjeksiyonu yapıldı ve detümesans sağlandı. Daha sonra hasta, diğer priapizm nedenlerini araştırmak üzere yatırıldı. Fizik muayene bulguları, vital bulguları, hemogram ve biyokimyasal tetkik sonuçları, toraks ve tüm batın BT tetkikleri normal olarak değerlendirildi. Hastada 2 gün sonra tekrar priapizm meydana geldi ve aspirasyon ile detümesans sağlandı. Hastanın 11 aylık takiplerinde tekrardan priapizm görülmedi. Hastada herhangi bir ereksiyon problemi de görülmedi. SONUÇ: Son zamanlarda antipsikotik ilaç alımına bağlı olarak çok sayıda priapizm vakası artmıştır. Bu nedenle hekimlerin bu duruma karşı dikkatli ve bilinçli olması gerekmektedir. Ek olarak, bu tür vakaların erken teşhisi, uygun ve hızlı tedavisi, olumlu prognoza ve daha iyi sonuçlara yol açabilir. OBJECTIVES: In this case report, we aimed to show that even a single iv dose of chlorpromazine can cause priapism. CASE REPORT: A 47-year-old male patient was admitted to our emergency department with complaints of penile erection and pain lasting more than 5 hours, 2 days after a single dose of chlorpromazine (Largactil® 25 mg ampoule) was administered at an external center due to persistent hiccups. On physical examination, the penis was completely hard, tender and quite painful. Blood gas analysis of cavernosal blood was consistent with hypoxia, hypercapnia, and acidosis. Additionally, penile Doppler examination showed that there was no blood flow in both cavernosal arteries. As a result of the above findings, a diagnosis of veno-occlusive (ischemic/low flow) priapism was made. The blood in the corpus cavernosum was aspirated with a 16 G butterfly needle. Since detumescence could not be achieved with needle aspiration, intracavernosal sympathomimetic (1: 100.000 adrenaline 2 cc) injection was performed and detumescence was achieved. The patient was then admitted to investigate other causes of priapism. Physical examination findings, vital signs, hemogram and biochemical test results, thorax and all abdominal CT scans were evaluated as normal. Priapism occurred again in the patient 2 days later, and detumescence was achieved with aspiration. No recurrence of priapism was observed during the patient’s 11-month follow-up. The patient did not have any erection problems. CONCLUSIONS: Recently, a large number of cases of priapism due to the intake of antipsychotic drugs have increased. Therefore, physicians need to be careful and aware of this situation. In addition, early diagnosis and appropriate and prompt treatment of such cases can lead to a favorable prognosis and better outcomes. |
ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ | |
17. | Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi Publications and Congress Calendar of Andrology Sayfalar 157 - 161 Makale Özeti |Tam Metin PDF |