Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.
1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | Danışma Kurulu Reviewers Sayfalar II - III |
3. | Başkan'dan From the President Sayfa IV |
4. | Editör'den From the Editor Sayfa V |
5. | İçindekiler Contents Sayfa VI |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
6. | Glanüler tip megameatus intakt sünnet derisi olan olgularda tedavi ne olmalıdır? What should be the treatment in cases with glanular type megameatus intact foreskin? Kenan Yalçındoi: 10.24898/tandro.2023.48295 Sayfalar 141 - 145 AMAÇ: Glanüler tip megameatus intakt sünnet derisi olan hastalarda tedavi seçeneklerini değerlendirmeyi amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: 2011–2021 yılları arasında kliniğimizde 5000’in üzerinde sünnet işlemi gerçekleştirilmiştir. Sünnet işlemi esnasında sünnet derisi retrakte edildiğinde rastlantısal olarak karşılaştığımız ve bazen de o an ne yapacağımızı tam olarak bilemediğimiz glanüler tip megameatus tespit edilen 70 olgunun tedavi seçenekleri rektospektif olarak incelendi. Hipospadias cerrahisini kabul eden 24 olgunun 14’üne glans yaklaştırma prosedürü (GAP) uygulandı. On olguya ise meatal ilerletme ve glanüloplasti prosedürü (MAGPI) uygulandı. Olguların ortalama yaşları, cerrahi süreleri ve cerrahi girişim sonuçları değerlendirildi. BULGULAR: Glans yaklaştırma prosedürü prosedürü uygulanan hastaların yaş ortalaması 4,7±1,9 yıl idi, cerrahi süreleri 59,1±6,3 dakika idi. On dört olgudan birinde üretral stenoz, birinde ise üretral fistül komplikasyonu görüldü. Meatal ilerletme ve glanüloplasti prosedürü (MAGPI) uygulanan hastaların yaş ortalaması 4,3±1,4 yıl idi, cerrahi süreleri 64,3±3,03 dakika idi. On olgudan birinde üretral stenoz, birinde ise başarısız cerrahi komplikasyonu görüldü. Yirmi dört hastanın dördünde (%16,66) komplikasyon gelişti. Dört hastaya re-operasyon uygulandı. İki teknik arasında yaş ortalaması, cerrahi süreleri ve komplikasyon oranları arasında da anlamlı fark görülmedi. SONUÇ: İntakt sünnet derisi klinik bulguları gizlemektedir ve genellikle megameatusun tespiti sünnet girişiminde yapılabilmektedir. Megameatusun en hafif formu olan glanüler tip için cerrahinin tartışmalı olmasına rağmen uygun cerrahi yöntemle yüz güldürücü sonuçlar alınabilir. Ayrıca cerrahi öncesi ailelerle detaylı görüşmeler yapılmalı, operasyonun tartışmalı olduğu da anlatılmalıdır. |
7. | Varikoselli hastalarda sistemik immün enflamasyon endeksi ve hematolojik enflamatuvar parametrelerinin değerlendirilmesi: Kontrollü bir çalışma Evaluation of systemic immune inflammation index and hematological inflammatory parameters in patients with varicocele: a controlled study Şaban Oğuz Demirdöğen, Ahmet Emre Cinislioğlu, Tugay Aksakallı, Mehmet Sefa Altay, Adem Utlu, İbrahim Karabulut, İsa Özbeydoi: 10.24898/tandro.2023.34603 Sayfalar 146 - 153 AMAÇ: Bu çalışma, varikosel ve inflamasyon arasındaki ilişkiyi, varikoselli hastalarda hematolojik inflamatuar parametreleri ve sistemik immün inflamasyon (Sİİ) indeksini kullanarak değerlendirmeyi ve varikosel etiyopatogenezine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışma, Mayıs 2018 ve Aralık 2021 tarihleri arasında Erzurum Şehir Hastanesi Üroloji polikliniklerinde varikosel tanısı konan 59 hasta ve 56 sağlıklı gönüllüyü içermektedir. Hasta dosyaları geriye dönük olarak incelenmiş ve tam kan analizi verileri kaydedildi. Tam kan analizinden elde edilen parametreler ve sistemik immün inflamasyon indeksi gruplar arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: İki grup arasında vücut kitle indeksi ve ortalama yaş açısından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark yoktu (sırasıyla p=0,915 ve p=0,25). Lenfosit sayısı hasta grubunda istatisteksel olarak anlamlı şekilde düşüktü (p<0,001). Nötrofil/Lenfosit oranı (NLO), Monosit/Lenfosit oranı (MLO), Platelet/Lenfosit oranı (PLO) ve Sİİ indeksi, her iki grup için karşılaştırıldığında hasta grubunda anlamlı derecede yüksekti (sırasıyla p<0,001, p=0,033, p<0,001 ve p=0,005). Varikoselli hastalarda semen parametreleri ile Sİİ indeksi arasındaki ilişkiyi incelediğimizde, lenfosit sayısı, nötrofil sayısı, NLO ve Sİİ indeksinin, normospermik varikoselli hastalara kıyasla anormal semen parametresine sahip hastalarda anlamlı şekilde yüksek tespit edildi (sırasıyla; p=0,004, p=0,003, p<0,001 ve p<0,001). Sİİ, inflamatuar parametreler arasında varikoselli hastalarda bozulmuş semen kalitesini öngörmede en iyi prediktif güce sahipti. SONUÇ: Sİİ indeksi ve hematolojik inflamatuar parametrelerle ilgili sonuçlarımız, inflamasyonun varikosel patogenezinde rol oynayan faktörlerden biri olduğuna işaret edebilir. Çalışmamız, varikoselli hastalarda hematolojik inflamatuar parametreler ve özellikle Sİİ indeksi ile semen parametreleri arasındaki ilişkiyi gösteren önemli sonuçlara sahiptir. Varikosel tanısı, takibi ve tedavisinde Sİİ indeksi ve hematolojik inflamatuar parametrelerin kullanılıp kullanılamayacağını araştırmak için daha fazla sayıda hastayı içeren prospektif, randomize kontrollü çalışmalar yapılmalıdır. |
8. | Primer infertil erkeklerdeki Y-kromozom mikrodelesyon sıklığı Frequency of Y-chromosome microdeletion in primary infertile men Özgür Balasar, Savaş Barışdoi: 10.24898/tandro.2023.79058 Sayfalar 154 - 158 AMAÇ: Y kromozomu üzerinde testis gelişiminde rol alan SRY (sex-determining region Y) bölgesi ve spermatogenez ile ilişkili genler bulunur. Uzun kolu, azospermi faktörü (AZF) bölgesini (AZFa, AZFb ve AZFc alt bölgeleri) içerir. Bu bölgedeki mikrodelesyonlar azospermi ve oligospermiden sorumludur ve erkek infertilitesine neden olur. Bu çalışmanın amacı, primer infertiliteye sahip azospermili ve oligospermili erkek hastalarda Y kromozomunun AZF bölgesindeki mikrodelesyon insidansını analiz etmektir. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Aralık 2020-Aralık 2022 tarihleri arasında toplam 206 erkek hasta analiz edildi. Azospermi ve oligospermi tanısı semen analizine dayanılarak konuldu. Çalışmaya karyotipi normal olan hastalar alındı. AZF bölgesindeki mikrodelesyonların kesin teşhisi için Avrupa Androloji Akademisi (EAA) ve Avrupa Moleküler Genetik Kalite Ağının (EMQN) tavsiyesini içine alan 20 farklı sekans işaretli bölge (sequence tagged sites/STS) kullanıldı. Her bölge, polimeraz zincir reaksiyonu (PZR) yöntemi ile çoğaltıldı ve ABI 3500 DNA Sekans cihazında fragman yöntemiyle analiz edildi. BULGULAR: Karyotipi normal olan 206 hastanın 17'sinde Y kromozomunun AZF bölgesinde (%8,3) mikrodelesyon saptandı. Çalışma ile popülasyonumuzdaki AZF’nin her alt bölgesinin delesyonlarını belirledik. AZFc bölgesinde mikrodelesyonların varlığı en sık görülendi. b2/b4 tam AZF/c mikrodelesyonları, gr/gr kısmi AZF/c delesyonundan daha yüksekti. SONUÇ: Çalışma, primer infertil erkek hastalarda AZF alt bölgelerinin mikrodelesyon insidansının %8.2 olduğunu ve prognostik açıdan önemli olduğunu doğruladı. Y kromozom mikrodelesyon sıklığının literatür ile uyumlu olduğu görüldü. |
9. | Erkek askeri personelin human papilloma virüsü tarama testi ve aşısına ilişkin bilgi düzeyleri Male military personnel’s knowledge levels about human papillomavirus, screening test, and vaccine Fatih Okan, Sümeyye Kavici, Işıl Miray Dincel, Kübra Topcu, Sümeyya Üstün, Merve Akkoçdoi: 10.24898/tandro.2023.18942 Sayfalar 159 - 166 AMAÇ: Çalışmanın amacı erkek askeri personelin HPV tarama testi, HPV aşısına ilişkin bilgi düzeyleri ve bilgi düzeylerini etkileyen faktörlerin belirlenmesidir. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı-Kesitsel tipteki çalışma Aralık 2022- Ocak 2023 tarihleri arasında bir İl Jandarma Komutanlığı’nda çalışan 390 erkek askeri personel ile gerçekleştirildi. Veriler Tanıtıcı Bilgi Formu ve Human Papilloma Virüsü Bilgi Ölçeği kullanılarak elde edildi. Verilerin değerlendirilmesinde Mann-Whitney U testi ve Kruskall Wallis testi kullanıldı. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen erkek askeri personelin Human Papilloma Virüsü Bilgi Ölçeği toplam puanı ortalaması 4,89±6,43 olarak bulundu. Çalışmada Human Papilloma Virüsü Bilgi Ölçeği toplam puanının medeni durum, eğitim durumu, yaşanılan yer, birinci derece yakınında veya kendisinde üreme organ kanser varlığı, cinsel yolla bulaşan hastalıklar hakkında daha önce eğitim almış olma ve Human Papilloma Virüsü ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar hakkında bilgi sahibi olma durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde değiştiği bulundu (p<0.05). SONUÇ: Erkek askeri personelin HPV bilgi ölçeği toplam puanının oldukça düşük düzeyde olduğu bulundu. Sağlığın korunması ve geliştirilmesinde önemli rol oynayan sağlık profesyonelleri riskli gruplar arasında yer alan askeri personele yönelik HPV enfeksiyonu ve aşısına ilişkin farkındalık eğitimlerini planlamalı ve erkek nüfus için human papilloma virüsü aşı programlarının oluşturulmasına yönelik girişimlerde bulunmalıdır. |
10. | Stres üriner inkontinans hastalarında duloksetin tedavisi sonrası cinsel fonksiyon ve koital inkontinans durumu Sexual function and coital incontinence status after duloxetine treatment in patients with stress urinary incontinence Bahadır Ermeç, Mehmet Gökhan Çulhadoi: 10.24898/tandro.2023.87259 Sayfalar 167 - 170 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı Stres Üriner İnkontinans (SÜİ) tedavisinde kullanılan duloksetin tedavisinin kadın cinsel fonksiyonları üzerine etkisi ve koital inkontinans (Kİ) üzerine etkisini değerlendirmektir. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya SÜİ şikâyeti ile Ocak 2018-Temmuz 2021 tarihleri arasında üroloji polikliniğine başvuran ve 12 hafta Duloksetin 2*40 mg (Nexetin, Nobel İlaç, Türkiye) kullanan hastalar dâhil edildi. Hastaların demografik özellikleri kayıt edildi. Hastaların medikal ve cinsel öyküleri alındı. Hastaların cinsel fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla 19 sorudan oluşan Kadın Cinsel Fonksiyon Ölçeği (KCFÖ) doldurtuldu. Koital inkontinans olup olmadığı, penetrasyon sırasında Kİ olup olmadığı soruldu. BULGULAR: Çalışmaya toplam 64 hasta dâhil edilmiştir. Hastaların yaş ortalaması 43,64±11,08(35–58), BMI ortalaması 27,86±6,43(21,55– 34,67) kg/m2 idi. Hastaların tedavi sonrası toplam KCFÖ skoru, istek, uyarılma, kayganlaşma ve orgazm alt boyutlarında anlamlı iyileşme izlenmiştir (her biri için p<0,001). Tedavi öncesi 49 hasta cinsel ilişki sırasında Kİ tariflerken, 12 haftalık tedavi sonrası 26 hastada Kİ devam etmektedir. Tedavi sonrası Kİ oranlarında anlamlı düzeyde iyileşme saptanmıştır (p<0,001). SONUÇ: SÜİ tedavisi için kullanılan duloksetin kadın cinsel fonksiyonlarında iyileşme yapmakta ve koital inkontinansı azaltmaktadır. |
11. | Sünnet muayenesinde saptanan genital anomali oranları: Tek merkezli çalışma Genital anomaly rates detected in circumcision examination: A single center study Kenan Yalçındoi: 10.24898/tandro.2023.02439 Sayfalar 171 - 173 AMAÇ: Bu çalışmamızda sünnet muayenesi sırasında saptanan genital organ anomali oranlarını literatür eşliğinde değerlendirmeyi amaçladık. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Kliniğimizde 11 yıl boyunca 5427 sünnet operasyonu gerçekleştirildi. Sünnet muayenesinde saptanan genital organ anomali verilerine hasta dosyalarının retrospektif olarak incelenmesi ile ulaşıldı. Elde edilen veriler literatür eşliğinde değerlendirildi. BULGULAR: Toplam 5427 sünnet muayenesi sırasında genital anomalisi tespit edilen hasta sayısı 324 (% 5.97) idi. En sık saptanan anomaliler sırasıyla; inmemiş testis (% 1.47), intakt sünnet derisi megameatus (% 1.27), retraktil testis (% 0.88), hipospadias (% 0.69),inguinal herni (% 0.68) ve diğer anomaliler (% 0.98) şeklindeydi. SONUÇ: Sünnet muayenesinin önemi hakkında ailelerin daha fazla eğitilmesi ve bilinçli olmasına, hekimlerin ise sünnet muayenesinde daha dikkatli olması gerektiği sonucuna varılmıştır. Fizik muayenede genellikle saptanamayan ve sünnet işlemine başlandığında saptanan intakt sünnet derisi megameatus konusunda da biz hekimlerin daha dikkatli olması gerektiğini belirtmek isteriz. |
12. | Erektil disfonksiyonun belirleyicisi ve ciddiyet göstergesi olarak monosit - yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı Monocyte-to-high-density lipoprotein-cholesterol ratio as a predictor and severity indicator of erectile dysfunction İbrahim Üntan, Ahmet Emin Doğandoi: 10.24898/tandro.2023.64935 Sayfalar 174 - 180 AMAÇ: Artan enflamasyonun endotel disfonksiyonuna neden olması ve monositlerin ve yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterolün enflamasyondaki rolü gösterilmesine rağmen, monosit - yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkiyi inceleyen şaşırtıcı derecede az sayıda yayın bulunmaktadır. Bu çalışmada hem enflamasyon sürecinin aktörlerini özetledik hem de monosit - yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkiyi prognostik veya prediktif bir belirteç olup olamayacağı açısından inceledik. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak-Eylül 2021 tarihleri arasında üroloji polikliniğine başvuran ve herhangi bir sistemik hastalığı olmayan 143 erektil disfonksiyonlu hasta ve 140 kontrol hastası seçildi. Tüm hastalardan uygun koşullar altında tam kan sayımı, biyokimyasal parametreler ve hormon örnekleri alındı. Erektil disfonksiyon tanısı, Uluslararası Cinsel İşlev Endeksi anketinin beş maddelik versiyonuyla koyuldu. Elde edilen verilerle gruplar arasında istatistiksel karşılaştırmalar yapıldı. BULGULAR: Yaş, boy, beyaz kan hücresi, trombosit, lenfosit, kreatinin, açlık plazma glukozu, trigliserit, folikül uyarıcı hormon, luteinizan hormon ve total testosteron değişkenleri gruplar arasında farksızdı. Vücut kitle indeksi, ağırlık, toplam kolesterol, düşük yoğunluklu lipoproein kolesterol, nötrofil sayısı, monosit-yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı ve nötrofil-lenfosit oranı değişkenleri vaka grubunda anlamlı derecede yüksekti. Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi - 5 skoru, düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol değişkenleri vaka grubunda anlamlı derecede yüksekti. Monosit-yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı ile Uluslararası Erektil Fonksiyon Endeksi - 5 skoru arasında anlamlı negatif korelasyon gözlendi. SONUÇ: Monosit - yüksek yoğunluklu lipoprotein kolesterol oranı, enflamasyonu ve endotel hasarını temsil eder ve bu bozuklukların neden olduğu erektil disfonksiyonun kolay ve ucuz bir öngörücüsü veya ciddiyet göstergesi olarak kullanılabilir. |
DERLEME | |
13. | BPH Patofizyolojisi Pathophysiology of BPH Ender Cem Bulut, Ali Atandoi: 10.24898/tandro.2023.91328 Sayfalar 181 - 189 Benign prostat hiperplazisi (BPH) prostat volümünün artışı ve alt üriner sistem semptomları ile sonuçlanan prostattaki histolojik değişikliklerdir. BPH’ta AÜSS gelişmesinin birkaç nedeni olsa da bunlar arasındaki en önemli neden prostat bezinin büyümesidir. Bunun yanında, prostat büyüklüğünün bireyler arasında neden farklı olduğu ve benzer büyüklüklerin neden farklı şiddette AÜSS oluşturduğu açığa kavuşturulamamıştır. Dünya nüfusunun giderek yaşlanması BPH’ı erkeklerde en sık görülen hastalıklardan biri haline getirmiştir. BPH’ın görülme sıklığının artması oluşturduğu sosyoekonomik meliyetini artırmıştır. Ancak patofizyolojisi tam olarak aydınlatılamadığından yıllardır yeni bir medikal tedavi alternatifi oluşturulamamıştır. Bu derlemede BPH’ın oluşmasına neden olan muhtemel farklı mekanizmalar incelenmiş olup bu mekanizmalarla ilgili literatür gözden geçirilmiştir. |
14. | ESWT’nin erektil disfonksiyon tedavisindeki rolü The role of ESWT in erectile dysfunction treatment Kasım Emre Ergün, Fuat Kızılaydoi: 10.24898/tandro.2023.77785 Sayfalar 190 - 193 Oral fosfodiesteraz 5 (PDE 5) inhibitörleri, vakum pompaları, intraüretral ilaçlar, intrakavernozal enjeksiyonlar ve penil protez implantasyonu erektil disfonksiyon (ED) tedavisinde bugün için kabul gören tedavilerdir. 2010 yılında, Vardi tarafından düşük yoğunluklu vücut dışı şok dalga tedavisi (Li-ESWT), ED tedavisinde noninvaziv bir yöntem olarak sunulmuştur. Erektil disfonksiyonun önemli mekanizmasının vasküler endotel fonksiyon bozukluğu olduğu ve Li-ESWT’nin de vasküler rejenerasyonu desteklemek için vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF) gibi anjiyogenez ile ilişkili faktörlerin ekspresyonunu uyarabileceğinden hareketle ED tedavisinde Li-ESWT kullanımı yaygınlaşmaktadır. Günümüzde Li-ESWT için standart bir tedavi protokolü bulunmamaktadır. Li-ESWT’nin, özellikle oral ilaçlara zayıf yanıt veren ve daha invaziv prosedürleri istemeyen hastalarda, ED tedavisi için bir seçenek olabilme potansiyeli olduğu görülmektedir. Öte yandan, tedaviden en çok hangi hastaların fayda görebileceğini ve hangi protokolün en iyi sonuçları verebileceğini anlamak için daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. |
15. | Peyronie hastalığı: Cerrahi dışı tedavi yaklaşımları Peyronie’s disease: Non-surgical treatment options Arif Kol, Erhan Ateşdoi: 10.24898/tandro.2023.40222 Sayfalar 194 - 202 Peyronie hastalığı, tunika albugineada ilerleyici fibrozis ile karakterize bir durumdur ve buna bağlı olarak penil kısalık, eğrilik gibi deformitelere sebep olmaktadır. Bu durum sadece seksüel sorunlara yol açmaz aynı zamanda kişide cinsel performans kaygısının artmasına, ilişkide güçlük çekmesine ve depresyona neden olabilmektedir. Hastalık seyri akut ve kronik olmak üzere iki dönemden meydana gelir. Akut fazda ve stabil hastalık periyodunda daha çok semptomları gidermek ve fibrozisi geriletmek amacı ile cerrahi dışı tedavilerden faydalanırken, özellikle ciddi deformiteler geliştikten sonra cerrahi tedaviler gündeme gelmektedir. Cerrahi dışı tedavi metotları, oral tedaviler, intralezyonel enjeksiyon tedaviler, topikal tedaviler, vakum ve traksiyon cihazları ve şok dalga tedavileridir. İntralezyonel clostridium histolyticum kolajenaz tedavisi, Amerikan FDA tarafından onay almıştır ve kalsiye olmayan plakları bulunan hastalar için endikedir. Multimodal tedaviler için ise henüz net bir görüş birliği yoktur. |
16. | Varikosel Patofizyolojisi 2023 Varicocele Pathophysiology 2023 İrem Orhan, İrfan Orhan, Ahmet Karakeçidoi: 10.24898/tandro.2023.38268 Sayfalar 203 - 207 Erkek infertilitesinin en sık düzeltilebilir patolojisi olarak saptanan varikosel, normal popülasyonda yaklaşık olarak % 15 oranlarında belirlenmektedir. Genel popülasyonda bu kadar yüksek oranlarda saptanması ve erkeklerin sadece %20’sinin infertil olup geri kalan %80’inde fertilitenin etkilenmemiş olması, varikosel ve infertilite arasındaki patofizyolojik süreçlerin değerlendirilmesinde yeni araştırma konularını gündeme getirmiştir. Konvansiyonel olarak varikoselin erkek üreme sistemine olası patofizyolojik etkisi, beş ayrı mekanizma ile değerlendirilmektedir. Bu mekanizmalar; hipertermi, hipoksi, toksik sürrenal metabolitlerin reflüsü, hipogonadizm ve kadmium birikmesi olarak bildirilmektedir. |
17. | Alfa blokerlerin ejakülasyon üzerine etkisi: Literatür güncellemesi Effect of alpha blockers on ejaculation: Literature review update Enis Mert Yorulmaz, Kürşad Dönmez, Osman Köse, Serkan Özcan, Sacit Nuri Görgel, Yigit Akındoi: 10.24898/tandro.2023.91489 Sayfalar 208 - 211 Ejakülasyon bozuklukları bireylerin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyebilen karmaşık ve çok faktörlü bir durumdur. Benign prostat hiperplazisi (BPH) tedavisinde kullanılan alfa blokerler, ejakülasyondaki değişiklikler de dâhil olmak üzere çeşitli cinsel yan etkilerle ilişkilidir. Bu derlemede, alfa blokerlerin ejakülasyon üzerine literatürde yer alan etkilediği fizyolojik mekanizmalar ve klinik sonuçları ele alındı. |
OLGU SUNUMU | |
18. | Proton pompa inhibitörü esomeprazolün uzun süre kullanımına bağlı gelişen reversibl azospermi: Bir olgu sunumu Reversible azoospermia due to long-term use of proton pump inhibitor esomeprazole: A case report Ali Nebioğlu, Selahittin Çayan, Murat Bozlu, Erdem Akbaydoi: 10.24898/tandro.2023.09475 Sayfalar 212 - 215 AMAÇ: Günümüzde oldukça sık reçete edilen proton pompası inhibitörlerinden olan esomeprazolün uzun süreli kullanımı yapılan son çalışmalarda; sperm kalitesinde ve motilitesinde azalma ve infertilite ile ilişkilendirilmiştir. Bizde bu çalışmada, esomeprazol kullanımına bağlı gelişen reversibl azospermi olgusunu sunmayı amaçladık. OLGU SUNUMU: Çalışmamızda, gastro-özofageal reflü hastalığı nedeniyle yaklaşık iki yıldır esomeprazol (40 mg/gün) kullanan, 25 yaşında, bekar ve çocuk istemi olan azospermik hastayı inceledik. Kliniğimize ara ara ve künt vasıfta, her iki testiste de olan ve kısa süre sonra kendiliğinden düzelen skrotal ağrı şikayetiyle başvuran hastanın yapılan fizik muayenesinde herhangi bir patolojik bulgu saptanmadı. Ayrıca, testis hacimleri ve serum hormon parametreleri normal referans değerleri arasında izlendi. Hastaya dış merkezde yapılmış olan skrotal renkli doppler ultrason sonucu, normal sınırlarda skrotal renkli doppler ultrason incelemesi olarak raporlandı. Olgunun ilk başvurusundaki semen analizi, azospermik pellet pozitif olarak raporlanması üzerine, hastadan 4 hafta ara ile yeniden semen analizi istenmiş olup, sonuç yeniden azospermik pellet pozitif olarak raporlanmıştır. Bunun üzerine esomeprazol kullanımına tarafımızca son verilen hastanın, birinci ve dördüncü aylardaki kontrollerinde, sperm parametreleri kademeli olarak düzeldi. Hastanın dördüncü ayda bakılan semen analizi parametreleri, normal referans değerleri arasında izlendi. SONUÇ: Uzun süreli esomeprazol kullanan, azospermik genç bir hastanın, ilacı bıraktıktan sonraki süreçte, hiçbir ek tedavi ve cerrahi işlem geçirmeden, ülkemizde de gastrointestinal sistem rahatsızlıklarında sıklıkla tercih edilen esomeprazol etken maddeli ilaç kullanımının azospermi etiyolojisinde akla getirilmesi gerekliliğini vurgulamayı hedefledik. |
ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ | |
19. | Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi Publications and Congress Calendar of Andrology Sayfalar 216 - 220 Makale Özeti | |