Bu derginin içeriği Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı kapsamında lisanslanmıştır.
1. | Kapak Cover Sayfa I |
2. | Danışma Kurulu Reviewers Sayfalar II - III |
3. | Başkan'dan From the President Sayfa IV |
4. | Editör'den From the Editor Sayfa V |
5. | İçindekiler Contents Sayfa VI |
ORIJINAL ARAŞTIRMA | |
6. | Plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon arasındaki ilişkinin incelenmesi: Prospektif, olgu-kontrol çalışması Evaluation of the association between plasma D-dimer level and erectile dysfunction: A prospective case-control study Emre Karabay, Serdar Duvardoi: 10.24898/tandro.2020.14471 Sayfalar 204 - 208 AMAÇ: Bu çalışmanın amacı plazma D-dimer düzeyi ile erektil disfonksiyon (ED) arasında ilişki olup olmadığını araştırmaktır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Ocak 2019 – Haziran 2019 tarihleri arasında Üroloji polikliniğine ED şikayetleri ile başvuran ve çalışmaya katılmak için gönüllü olan hastalara Uluslararası Erektil Fonksiyon İndeksi (IIEF-15) formu doldurularak, IIEF– Erektil fonksiyon (IIEF-EF) skoru <26 olan hastalar çalışmaya sıralı şekilde alındı. Kontrol grubu yaşa göre +/– 1 eşleştirilerek gönüllü ve IIEF-EF skoru ≥26 olan hastalardan oluşturuldu. Katılımcıların demografik özellikleri ve laboratuvar bulguları kayıt altına alındı. BULGULAR: Çalışmaya 37 ED (Grup 1) hastası ve 35 ED olmayan (Grup 2) gönüllü dâhil edildi. Grup 1 yaş ortalaması 51,97±9,97 iken, Grup 2 yaş ortalaması 52,94±10,50 olarak saptandı. Grup 1 ve Grup 2 laboratuvar sonuçlarının değerlendirilmesinde; gruplar arasında plazma D-dimer düzeyleri açısından istatistiksel anlamlı farklılık saptanmazken (p=0,207), kontrol grubundaki plazma düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol (LDL-K) düzeylerinin hasta grubuna göre anlamlı olarak düşük olduğu gözlendi (p<0,05). SONUÇ: Yüksek plazma D-dimer düzeylerinin koroner arter hastalarında uzun dönem arteryal ve venöz olayların prediktörü olduğu gösterilmiştir. Vasküler ED’nin koroner hastalıkların gelişiminde risk faktörlerinden biri olduğu bilinmektedir. Çalışmamızın ilk sonuçlarında plazma D-dimer düzeyi ile ED arasında anlamlı ilişki olmasa da geniş örneklem gruplu ileri çalışmaların yapılmasının bu alanda gerekli olduğunu düşünmekteyiz. |
7. | Kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerinde cinsel sağlık sorunları: Retrospektif bir çalışma Sexual health problems in obstetrics and gynecology outpatient clinics: A retrospective study Nursel Alp Dal, Çagdaş Özdemirdoi: 10.24898/tandro.2020.00018 Sayfalar 209 - 212 AMAÇ: Bu çalışma ile, 2007–2019 tarihleri arasında bir devlet hastanesinin kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerine cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuran bireylerin retrospektif olarak incelenmesi amaçlanmıştır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışmaya 2007–2019 tarihleri arasında kadın doğum ve psikiyatri polikliniklerine cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuran tüm bireylerin tıbbı kayıtları dâhil edilmiştir. Bireylerin sosyo-demografik ve tıbbı özelliklerini değerlendiren bir form kullanılarak toplam 428 hastanın tıbbi kaydı incelenmiştir. BULGULAR: Başvuranların %89,3’ü erkek olup erkeklerin %42,9’u, kadınların %50’si 32–42 yaşları arasındadır. Kadınların %65,2’si organik olmayan vajinismus nedeniyle başvururken erkeklerin %51,6’sı prematür ejakülasyon tanısıyla başvurmuştur. Kadınların başvuru tarihine bakıldığında %47,8’i 2011–2014 yılları arasında başvururken, erkeklerin %66,5’i 2015–2019 yılları arasında başvurmuştur. Kadınların %69,6’sı il merkezinden başvuru yaparken, erkeklerin %58,4’ü il merkezinden başvurmuştur. Kadınların %80,4’ünde sonuç belirtilmemişken, erkelerin %91,1’inde sonuç belirtilmemiştir. SONUÇ: Cinsel sağlık sorunları kadınlarda en fazla organik olmayan vajinismus iken erkeklerde prematür ejakülasyondur. Cinsel sağlık sorunları nedeniyle başvuruların incelenmesi daha sonra ortaya çıkabilecek problemleri tanımak, formüle etmek ve tedavi açısından önem taşımaktadır. |
8. | Erkek yaşı sperm parametrelerini etkiliyor mu? Türk popülasyonuna ait ilk seri Does male age affect sperm parameters? First series from Turkish population Berna Yıldırım, İlknur Keskin, Yusuf Sağıroğlu, Seda Karabulutdoi: 10.24898/tandro.2020.01069 Sayfalar 213 - 218 AMAÇ: Çalışmanın amacı, infertilite araştırma amacıyla elde edilmiş 1402 semen örneğinde, baba yaşı ile semen parametreleri (konsantrasyon, motilite, progresif motilite, morfoloji, akrozomal indeks, semen hacmi) arasındaki ilişkiyi araştırmak ve baba yaşının infertilite üzerine olası etkisinin araştırılmasına katkı sağlamaktır. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Çalışma, Ocak 2017-Mayıs 2019 tarihleri arasında, İstanbul Florence Nightingale Hastanesi, Tüp Bebek Merkezi’ne başvuran ve semen analizi yapılan 1402 hastayı kapsamaktadır. Hastaların semen örnekleri WHO kriterlerine göre değerlendirilmiştir. Örnekler 40 yaş altı ve 40 yaş üstü olacak şekilde iki gruba ayrılmıştır. İki grupta sperm konsantrasyonu (mil/mL), toplam motilite (%), progresif motilite (%), normal morfoloji (%) ve akrozomal indeks (%) parametreleri karşılaştırılmıştır. BULGULAR: İki grup birbiriyle karşılaştırıldığında toplam motilite, progresif motilite, morfoloji ve akrozom indeks parametreleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmamasına rağmen sperm konsantrasyonunun 40 yaş üstü grupta istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek olduğu gözlemlenmiştir (p<0,05). SONUÇ: İleri anne yaşının infertiliteyi etkilediği daha açık olmakla birlikte, ileri baba yaşının infertiliteyle olan ilişkisi günümüzde araştırılmaya devam edilmektedir. Bu çalışma, Türkiye’de bu konuda yapılmış en büyük örneklem kümesine sahip ilk çalışmadır. Bulgular, ileri yaşla birlikte, semen parametrelerinden sperm konsantrasyonunun erkek yaşı ile birlikte arttığını, diğer parametrelerin ise değişmediğini göstermektedir. İleri baba yaşının infertiliteyle ilişkisini anlamak için genetik ve biyokimyasal seviyede daha ileri araştırmalara ihtiyaç vardır. |
9. | Erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının belirlenmesi Determination of risky lifestyle behaviors that may affect fertility in men Özlem Aşcı, Fulya Gökdemirdoi: 10.24898/tandro.2020.56833 Sayfalar 219 - 225 AMAÇ: Bu araştırmada, erkeklerde fertiliteyi etkileyebilecek riskli yaşam biçimi davranışlarının yaygınlığının belirlenmesi amaçlandı. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Tanımlayıcı türdeki bu araştırma, kamuya bağlı bir hastanede Mayıs 2017 – Kasım 2017 tarihleri arasında 547 erkeğin katılımı ile gerçekleştirildi. Veriler araştırmacılar tarafından anket formu ile toplandı ve tanımlayıcı istatistiksel yöntemler kullanılarak değerlendirildi. BULGULAR: Araştırmaya katılan erkeklerin yaş ortalaması 29,80±9,5 idi ve %66,4’ü bekardı. Araştırmada, erkeklerin %36,0’ında pre-obezite, %13’ünde obezite, %15,9’unda ≥102 cm bel çevresi ve %76,4’ünde fiziksel inaktivite saptandı. Erkekler arasında sigara içme oranı %44,6, günlük 3–4 kadeh alkol tüketme oranı %2,0 ve uyuşturucu madde kullanma oranı %2,0 idi. Erkeklerin yaklaşık yarısı kendini yoğun stres altında hissettiğini bildirdi (%49,4). Erkekler arasında günde ≥2 fincan çay veya kahve tüketme (%48,4), uzun süreli olarak cep telefonunu (%62,3) ve diz üstü bilgisayarı kullanma alışkanlığı (%43,9) yaygındı. Ayrıca erkeklerin %2,9–16,8’i yüksek çevre ısısına, kimyasal maddeye, ağır metale ya da radyasyona maruz bırakan ve uzun süre oturmaya neden olan işlerde çalıştığını beyan etti. SONUÇ: Birçok erkek, fertilitesini ve genel sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek yaşam biçimi ve çalışma hayatı ile ilgili riskli durum ve davranışlara sahiptir. Sağlıklı bir yaşam biçimi geliştirmenin önemi ve yaşam biçiminin fertilite üzerindeki olası etkileri konusunda hekim, ebe ve hemşire tarafından erkeklere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin sağlanması önerilir. |
DERLEME | |
10. | Kadın sünnetinin alt üriner sistem semptomlarına etkisi ve hemşirelik bakımı The effect of female circumcision on lower urinary tract symptoms and nursing care Ömercan Aksoy, Ergül Aslandoi: 10.24898/tandro.2020.81489 Sayfalar 226 - 232 Kadın sünneti (genital mutilasyonu), tıbbi olmayan nedenlerle kadının dış genital organlarının kısmen ya da tamamen çıkarılmasını veya genital organlara zarar verilmesini içeren işlemlerdir. Kadın sünnetinin akut ve kronik olmak üzere birçok riski bulunmaktadır. Dünya üzerindeki çoğu ülke bu uygulamayı yasaklamıştır. Doğrudan alt üriner sisteme zarar veren bir uygulama olmasından dolayı bu sistemde rahatsızlıklar görülmektedir. Akut idrar retansiyonu, üriner sistem enfeksiyonları ve ağrılı veya zor idrar yapma problemleri en sık görülen sorunlardır. Üriner inkontinans problemleri kadın sünneti olan bireylerde daha fazla oranda görülmektedir. Konunun mahrem olması, coğrafi olarak ulaşımın zor olması ve sağlık merkezlerine uzaklık nedeniyle özellikle akut dönemde oluşan ürojinekolojik problemler fark edilmemektedir. Hemşireler, özellikle risk altındaki kızların belirlenmesinde ve tanılanmasında toplum katmanlarında bireye en yakın sağlık profesyoneli olması nedeniyle büyük rol oynamaktadır. |
11. | Kadın cinsel işlev bozukluğu yönetiminde güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamalar Current approaches and evidence based practices in female sexual dysfunction management Ebru Bekmezci, Halime Esra Meramdoi: 10.24898/tandro.2020.44977 Sayfalar 233 - 237 Kadın cinsel işlev bozukluğu genellikle cinsel ilgi/uyarılmada azalma, orgazmik bozukluk ve cinsel ilişki sırasında ortaya çıkan ağrı ile karakterize psikofizyolojik bozukluklar olarak tanımlanmaktadır. Kadınlar üzerinde ekonomik, psikolojik, kişilerarası zorlukluğa neden olan, yaşamın tüm yönleri üzerinde olumsuz sonuçları olan çok faktörlü bir sorundur. Etiyolojisinin çeşitliliği nedeniyle standart bir tedavi uygulanamamaktadır. Tedavinin yönünü belirlemek amacıyla altta yatan nedenlerin incelenmesi ve kanıta dayalı uygulamalar çerçevesinde en uygun tedaviye karar verilmesi gerekmektedir. Bu nedenle derleme kadınlarda cinsel işlev bozukluğunun yönetiminde kullanılan güncel yaklaşımlar ve kanıt temelli uygulamaların incelenmesi amacıyla yapılmıştır. |
12. | Alfa -1 reseptör blokeri ilaçların benign prostat hiperplazisi tedavisindeki kullanımlarının önemli noktaları ve yeni klinik kullanım alanları Important points of usage of alpha-1 receptor blocker drugs in the treatment of BPH and new areas of clinical usage Ali Atandoi: 10.24898/tandro.2020.24582 Sayfalar 238 - 243 Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar elli yıla yakın bir süredir BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde üroloji pratiği içerisindedir. Yaygın olarak kullanılan alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar alfuzosin, doksazosin, terazosin, tamsulosin ve silodosindir. Bu ilaçlar BPH ile ilişkili AÜSY tedavisinde ilk basamak tedavi olarak kabul edilmektedir. Tüm alfa-1 reseptör blokerler benzer etkinliktedir ve aralarında etkinlik açısından belirgin bir fark bulunmamıştır. Alfa-1 reseptör blokeri ilaçlar ile idrar akım hızında %20–40 düzeyinde bir artış ve semptomlarda %30–50 düzeyinde bir azalma sağlanmıştır. Son yıllarda alfa-1 reseptör blokeri ilaçların yeni klinik kullanım alanları geliştirilmiştir. Bu yeni klinik kullanım alanları akut üriner retansiyon ve üriner sistem taş hastalığıdır. Tüm klinik kullanım alanlarında, alfa-1 reseptör bloker seçimi kardiyovasküler sistem ve cinsel fonksiyonlar üzerindeki yan etkileri dikkate alınarak yapılmalıdır. |
13. | Adölesan cinselliği: Uluslararası ve ulusal durum Adolescent sexuality: International and national situation Ebru Bekmezci, Halime Esra Meramdoi: 10.24898/tandro.2020.35492 Sayfalar 244 - 248 Adölesan dönem gençlerin fiziksel, duygusal, bilişsel ve sosyal açıdan değişimler yaşadığı gelişimsel bir evredir. Adölesanlar, nüfusun önemli bir bölümünü oluşturan, kendilerini yetişkin gibi hisseden, fizyolojik ve psikolojik olarak henüz gelişimini tamamlayamamış bir gruptur. Bu özellikleri nedeniyle adölesanların cinsel olarak aktif olmaya başlaması bir takım cinsel sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Günümüzde cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar, istenmeyen gebelikler, birçok cinsel sağlık sorunu açısından adölesanların risk teşkil etmesi ve küresel anlamda cinsel olarak aktif adölesan sayısının artması nedeniyle üzerinde durulması gereken önemli bir grup olduğu anlaşılmaktadır. Bu makale adölesan cinselliğinin uluslararası ve ulusal durumunu incelemek amacıyla yapılmıştır. |
14. | COVID-19 pandemisinde cinsellik ve cinsel sağlık Sexuality and sexual health in the COVID-19 pandemic Ezgi Şahin, İlkay Güngör Satılmışdoi: 10.24898/tandro.2020.24392 Sayfalar 249 - 253 Bu derlemenin amacı literatür doğrultusunda COVID-19 pandemisi nedeniyle öz izolasyon ya da sosyal uzaklaşma sürecinin, cinsellik ve cinsel sağlık üzerine etkisini açıklamaktır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından küresel bir salgın ilan edilen Coronavirus hastalığı 2019 (COVID-19), Şiddetli Akut Solunum Sendromu Coronavirus-2 (SARSCoV-2) olarak bilinen yeni bir koronavirüs tarafından ortaya çıkmıştır. Salgın süresince, bulaşma riskini azaltmak için insanlardan birbirlerine karşı aralarına sosyal mesafe koymaları beklenmektedir. Ancak sosyal mesafeden etkilenebilecek davranışlardan biri cinsel aktivitedir. Çünkü COVID-19, büyük solunum damlacıkları ve enfekte sekresyonlarla doğrudan temas yoluyla bulaşan bir solunum virüsü olup öpüşme ve fiziksel temasla geçme riski olan bir enfeksiyon hastalığıdır. Bu risk nedeniyle de insanların birbirleriyle uzaklaştığı bu dönemde cinsel isteksizlikle birlikte cinsel aktivite sıklığında da azalma görülmektedir. |
ANDROLOJİ YAYINLARI VE KONGRE TAKVİMİ | |
15. | Androloji Yayınları ve Kongre Takvimi Publications and Congress Calendar of Andrology Sayfalar 254 - 258 Makale Özeti | |